29 Ekim 2007 Pazartesi

Kartallar

Kartalların hem yerden havalanıp uçabilecek kadar hafif olmaları, hem de avlarını yakaladıklarında rahatlıkla taşıyabilecek kadar güçlü olmaları gerekir. Bir kel kartalın 7000'den fazla tüyü vardır, fakat hepsini biraraya koyduğunuzda bütün tüylerinin ağırlığı yaklaşık 500 gram tutar. Ayrıca vücutlarının daha hafif olabilmesi için, kemiklerinin içi de boştur. Bu kemiklerin birçok yerinde havadan başka birşey yoktur. Bir kel kartalın tüm iskeletinin ağırlığı 272 gramdan sadece biraz fazladır.
ZooBooks, April 1993, Vol.10, N.7

Kuşların uçuşu evrim teorisi adına tam bir açmazdır. Evrim Teorisinin iddiasına göre tüm canlılar ortak atadan gelirler. Bu yüzden kuşlar da kara canlılarından evrimleşmiş olmalıdırlar. Ancak bir kara canlısının yerden havalanarak gökte süzülmesini bir kaç küçük tesadüfle açıklamak mümkün değildir. Sayısız farklı özellik bir araya gelmelidir ve bunların hepsi aynı anda oluşmalıdır. Zira yine evrim teorisine göre kullanılmayan organlar körelirler ve tek bir özelliği bile eksik olan bir kuş uçamayacağı için, teoriye göre zaman içinde diğer özelliklerini de yitirmelidir.
Oysa örneğin içi boş kemikler bir kuş için elzem iken bir kara canlısı için son derece tehlikeli olabilir. Bu kemiklerin daha kırılgan ve narin olacakları açıktır. Yetişkin bir kartalın vücudunu yanlızca 272 gram ağırlığında kemiklerle desteklemek, kara şartlarında sık sık yaralanmasına sebep olabilir. Kuşların buna benzer daha birçok özellikleri bir kara canlısı olmaları durumunda onların son derece aleyhine olacaktır.
Bi kartalın anatomik yapısı dahi açıkça göstermektedir ki, bir kuşun uçabilmesi için, tüm özellikleri ile birlikte eksiksiz ve mükemmel olarak bir anda yaratılması gerekmektedır. Tüm kuşları yaratan, Alemlerin Rabbi olan Allah’tır.

10/4- Sizin tümünüzün dönüşü O'nadır. Allah'ın va'di bir gerçektir. İman edip salih amellerde bulunanlara, adaletle karşılık vermek için yaratmayı başlatan, sonra onu iade edecek olan O'dur. İnkâr edenler ise, küfürleri dolayısıyla, onlar için kaynar sudan bir içki ve acı bir azab vardır.

27 Ekim 2007 Cumartesi

Crayola Çekirgeleri

Crayola çekirgesinin vücudunda bulunan çeşitli renkler avcıların dikkatini çeker. Böcek neden böyle göşterişli bir yapı sergilemektedir? Bu çekirgenin vücudundaki kimyasal maddeler tadının çok kötü olmasına yol açar. Dikkat çekici renkleri de bir kere Crayola'nın tadına bakmış olan şanssız hayvanlara bir başka teşebbüsün de tatsız olacağını hatırlatır.
International Wild Life, May-June, 1998, s.24

Crayola çekirgesinin ilginç savunma sistemi de evrim teorisini tam bir açmaza sokacak niteliktedir. Zira evrim teorisinin sözde prensibi son derece ilkeldir. Hızlı koşan kurtlur veya iyi saklanan kurtulur. Ancak Crayola çekirgesi gibi düşmanının dikkatini çekerek ona bir tadımlık yem olan fakat bu yolla türünün diğer bireylerini koruyan bir yapı, evrim tarafından açıklanamaz. Eğer ilk Crayola çekirgesi, sözde bir tesadüfle mutasyon geçirip canlı renkli bir yapıya kavuşsa, derhal yem olup neslini devam ettiremeyecektir. Bu bir grup çekirge için de geçerlidir. Ancak tüm bir tür bütün bireyleri ile aynı anda bu şekilde yaratılmalıdır ki, bu savunma mekanizması işe yarasın. Kaldı ki göz ardı edilmemesi gereken diğer bir husus, bu renkli çekirgelerin aynı anda son derece kötü bir tada da sahip olmaları gerektiğidir. Aksi takdirde parlak renkli ve leziz bir av olarak çok kısa bir ömre sahip olurlar. Crayola çekirgelerinin acı tadları ve parlak renkleri, tüm canlıların eksiksiz ve mükemmel olarak Alemlerin Rabbi olan Allah tarafından yaratıldıklarını anlamak için yeterlidir.

3/47- "Rabbim, bana bir beşer dokunmamışken, nasıl bir çocuğum olabilir?" dedi. (Fakat) Allah neyi dilerse yaratır. Bir işin olmasına karar verirse, yalnızca ona "ol" der, o da hemen oluverir."

Kök ve Filizin Büyüme Yönünün Önemi

Kök ve filizin büyüme yönünün önemi, tohum toprak yüzeyine doğal olarak düşmüş olsa da, bir çiftçi tarafından toprağın altına ekilmiş veya oradan geçen hayvanların ayaklarıyla taşınmış olsa da değişmez. Tohum -toprağın birkaç santimetre altındayken de- yönü ne olursa olsun kökün ve filizin ucu her zaman dikey olarak büyür. Tohumdan çıkan ilk kök ve filiz oldukça karmaşık yerçekimine ve ısıya duyarlı yol gösterici sistemlerle donanmışlardır. Topraktan çıkan filiz kendini bazen büyük bir bitkinin gölgesi altında veya bir kayanın dibinde bulabilir. Bu durumda büyümeye devam ederse, güneş ışığını alamayacağından fotosentez yapması zorlaşacaktır veya kayaya çarpacağından filizinin ucu zarar görecektir. Eğer filiz, yeryüzüne çıktığında kendini böyle bir ortamda bulursa, hemen ışığa ve yerçekimine duyarlı sistemler devreye girer ve bitki ışık kaynağına doğru büyüme yönünü değiştirir.
Malcolm Wilkins, Plant Watching, s.9

Evrim Teorisi, türler arasında varolduğunu iddia ettiği geçişi kanıtlamaktan çok uzaktır. Örneğin sözde evrim teorisine göre, yer altında kökleri olan ilk bitkinin evrimleşmesi, onun yanlızca bir tesadüf sonucu bir kök salma özelliği kazanması ile mümkün olmayacaktır. Bu köklerin etkin olabilmesi için pekçok özelliğe sahip olması gerekmektedir. Yön bulma bunlardan yanlızca biridir. Bitkinin kök hücrelerinin uçları her zaman toprağın altına doğru ilerlemelidir. Bunu beceremeden evrimleşen bu ilk bitki yaşamını sürdüremeyecek ve yok olacaktır. Aynı şekilde gövdeyi oluşturacak filiz de doğru tarafa yönelmeli, yeryüzüne çıkığında da ne yönde büyümeye devam etmesi gerektiğini bilmelidir. Aksi takdirde bitkisel fonksiyonlarını yerine getiremeyecektir. En basit bir örnek dahi açıkça göstermektedir ki canlılar son derece karmaşık özellikleri ile varlıklarını bir bütün olarak sürdürmektedirler ve bunlar uzun sürelere yayılmış küçük değişikliklerle zaman içinde birbirlerine dönüşemezler.
Tüm canlılar varoldukları şekilleri ile eksiksiz ve mükemmel olarak Alemlerin Rabbi olan Allah tarafında yaratılmışlardır.

2/164- Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün ard arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah'ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgarları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.

17 Ekim 2007 Çarşamba

Quetzal

Quetzallar Orta Amerika'nın yağmur ormanlarının en gösterişli kuşlarıdır. Bu kuşu bu kadar gösterişli kılan şüphesiz yaklaşık 1 m.'yi bulan parlak yeşil renkli kuyruğudur. Bu kuyruk özellikle erkeğin dişiyi etkilmesi için kullanılmaktadır. Bunlar yuvalarını yerden 1 m. ila 100 m. arasındaki yüksekliklerde ölü ağaçların herhangi bir yerine yapabilmektedirler. Yuva çok büyük olmadığından eğer aileye bir yavru katılmışsa yuvada sadece yavru kuş kalır ve ebeveyn kuşlar yuvanın dışından yavruyu beslerler.
National Geographic, June 1998, s.41

Kuşlarda bulunan sonderece canlı renkli tüyler ve bunların renk uyumları evrim teorisinin önemli çıkmazlarından biridir. Teorinin müellifi Charles Darwin, tavus kuşunun tüylerinin kendisini son derece rahatsız ettiğini söylemektedir. Zira evrim teorisinin mantığına göre, bir canlının bu denli önemli bir estetik gelişime ihtiyaç duyması imkansızdır. Şayet bu onların çiftleşme açısından avantaj sağlamalarına yarıyorsa bu durumda dişi tavus kuşlarının son derece üstün bir sanat ve estetik anlayışının olduğunu kabul etmek gerekir.
Quetzal için de aynı durum geçerlidir. Bir metreyi bulan bir kuyruk, bir kuş için gerçekte çok önemli bir problemdir. Hareket kabiliyetini son derece kısıtlar ve düşmanlarına karşı korunmada önemli bir dezavantaj sağlar. Ancak tüm canlıları yaratan Allah, bu kuşları da bulundukları ortama en uygun şekilde eksiksiz ve mükemmel olarak yaratmıştır.

2/21- Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin ki sakınasınız.

10 Ekim 2007 Çarşamba

Kuşların Tüylerini Bakterilerden Arındırması

Karıncaların ve bazı böceklerin antibiyotik bir madde salgılayan bezleri vardır. Böcekler düzenli olarak vücutları üzerine bu maddeleri sürerek yuvalarında bakteri ve mantar oluşumunu engellerler. Kuşlar ise karıncalar gibi kimyasal maddeler salgılayamazlar; bu nedenle karıncaları birer temizlik malzemesi olarak kullanırlar. Karıncaların formik asitleri parazitlere karşı oldukça etkilidir. Bu nedenle kuşlar, sıklıkla karınca tepelerinin üzerine uzanır ve karıncaların tüylerine gelmesini beklerler.
International Wild Life, March-April 1998, s.14

Canlılar sıklıkla harıka denebilecek davranışlar gösterirler. Bu davranışlar bazen teknolojik bir altyapı ve bilgi birikimi gerektirmekte, bazen de uzun süreli ve akılcı bir gözleme ihtiyaç göstermektedir.
Kuşların, tüylerinde oluşan bakterilerden kurtulmak için karıncaların ürettiği formik asitten faydalanmaları buna bir örnektir. Bu yazıyı okuyana kadarö karıncaların böyle bir özelliği olduğunu belki de pek çoğumuz bilmiyorduk. Ancak kuşlar varldukları günden beri, hiç değiştirmeden bu davranış şekillerini sürdürmektedirler.
Evrim teorisi hayvanlardaki bu davranış şekillerini içgüdü olarak açıklamaktadır. Oysa şüphesiz içgüdü bir açıklama değil, konmuş bir isimdir. Bir kuşun böyle bir bilgiye tesadüfen oluşması beklenemez. Karınca yuvasının yanına yattığında, tüylerindeki bakterilerden kurtulduğunu bir kuş gözlemleyemez. Bu ancak akılcı ve bilimsel bir araştırma ve gözlem sonucu tespit edilebilir. Bir kuşn böyle bir akıl gösterdiğini varsaysak, aradan geçen yüzlerce milyon yıl sonunda kuşların tıp alanında daha da ilerlemeleri yeni buluşlar yapmaları gerekir ve beklenmelidir.
Oysa tüm kuşlar yaratıldıkları günden itibaren tüylerindeki bakterilerden Allah’ın kendilerine ilham ettiği bu yol ile kurtulmaktadırlar. Sadece bu örnek dahi, tüm canlıların eksiksiz ve mükemmel olarak Alemlerin Rabbi olan Allah tarafından yaratıldıklarının bir delilidir.

2/29- Sizin için yerde olanların tümünü yaratan O'dur. Sonra göğe yönelip (istiva edip) de onları yedi gök olarak düzenleyen O'dur. Ve O, herşeyi bilendir.

9 Ekim 2007 Salı

Gerbil

Çöllerde hayatta kalmanın en büyük sırrı suyu idareli kullanmayı başarabilmektir. Suyu idareli kullanmanın bir yolu da zamanını yerin altında geçiren canlılarda olduğu gibi nefesini iyi kullanmaktır. Bu canlıların nefes alıp vermesi yuvalarında nemli bir ortam oluşturur. Bu sayede vücut yoluyla su kaybı en aza indirgenmiş olur. Afrika'nın çöllerinde yaşayan Gerbil (arka bacakları uzun olan, tüylü kuyruklu, ufak bir hayvan) bu nemi çok iyi kullanır. Gerbiller uyurlarken yuvalarına kuru tohumlar koyarlar. Bu tohumlar havadaki nemi emer ve Gerbiller uyandıklarında bunları yiyerek, gündüz nefesleriyle kaybettikleri suyun bir kısmını geri kazanmış olurlar.
Michael Scott, The Young Oxford Book of Ecology, s.92

Çöllerde yaşayan canlıların pek çoğu güdüzleri yerin altındaki yuvalarında uyuyarak geçirirler. Bu sayede hem aşırı sıcaktan korunurlar, hem de su kaybını engellerler. Gece yiyecek bulmaya çıktıklarında ise hava serinlemiş ve su kaybı en aza inmiştir.
Gerbillerin yiyecek olarak kullandıkları tohumlar. Çöl ortamında tamamen kuru durumdadırlar. Yani hayvanın bu tohumlardan su elde etme imkanı yoktur. Bunun dışında içme suyu bulması da mümkün değildir. Ancak gerbiller şaşırtıcı bir davranış sergileyerek su ihtiyaçlarını gidermektedirler. Gece boyunca buldukları bu tohumları yememekte, bunlaı yuvalarına taşıyarak ertesi güne saklamaktadırlar. Böylece tohumlar, gündüz boyunca hayvanın nefesi ile kaybettiği su buharını bünyesinde toplamakta, hayvan bu tohumları gün sonunda uyanıp yediğinde kaybettiği suyu geri kazanmaktadır.
Bir canlı beslenmek için çıktığında kendisinden beklenen bulduğu besinleri o anda tüketmesidir. Karnı aç olduğu halde bunları yemeyerek ertesi güne saklaması ve bu sayede nefesi yolu ile kaybettiği suyu geri kazanması fare boyunda bir canlıdan beklenecek bir akılcılık değildir. Bu tecrübe ile kazanılacak bir davranış şekli de değildir. Canlılarda hayatlarının devamını sağlayacak çok önemli akılcı davranışların görülmesi, onların bu davranış şekilleri ile birlikte yaratıldıklarının bir delilidir. Bu akılcı davranış şeklinin hayvanın kendi kabiliyeti olduğunu düşünürsek, aynı aklı kullanarak çok daha ileri buluşlar yapmalarını beklemek durumunda kalırız ki doğada durum böyle gelişmemektedir.
Bir gerbilin gösterdiği bu akılcı davranış. Onun da tüm diüer canlılar gibi eksiksiz ve mükemmel olark Alemlerin Rabbi olan Allah tarafından yaratıldığının bir delilidir.

44/38- Biz, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları bir ‘oyun ve oyalanma konusu’ olsun diye yaratmadık.

4 Ekim 2007 Perşembe

Kuşlarda Taklit Yolu İle Savunma

Bazı hayvanlar düşmanlarını yanıltmak için seslerini çeşitli şekillerde kullanırlar. Örneğin ağaç deliklerinde yuva yapan birçok kuş rahatsız edildiğinde bir yılan gibi tıslar. Yuvaya saldıran yırtıcı hayvanlar da, delikte muhtemelen bir yılan olduğunu düşünerek bu deliği kurcalamazlar. Küçük tırtıllardan bazıları da tehlike hissettikleri anda tıslarlar ve vücutlarındaki sahte göz beneklerini şişirirler.
Jill Bailey, Mimicry and Camouflage, s.50

Canlılarda taklit etme kabiliyeti sık rastlanan bir özelliktir. Bir canlı bir başkasını taklit ederek bazen kendini korumakta, bazen ise bu yolla avlanmaktadır. Oysa evrim teırisinin, canlıların varoluşunu açıkladığını iddia ettiği mekanizmaya göre böyle bir durum imkansızdır.
Kuşların da yılan gibi tıslayarak kendilerini ve yavrularını tehlikelere karşı koruması, buna güzel bir örnektir. Evrim teorisinin iddiasına göre kuşlar bu özelliği tesadüfen kazanmış olmalıdır. Yani düşmanları yuvalarına yaklaştığında tıslamaları tesadüfen kazanılmış bir davranı biçimi olmalı ve bu kabiliyetleri onların hayatta kalmalarını sağlamalıdır.
Teorinin mantığına göre, tıslamasını sağlayacak gırtlak yapısına tesadüfen kavuşan ilk kuş bu özelliğinin yanı sıra daha pek çok özelliğe de sahip olmalıdır. Örneğin yılanları iyi tanımalı, onların çıkardıkları sesleri tespit etmelidir. Yuvasına yaklaşan canlıların yılanlardan korkacaklarını bilecek kadar bir dünya görüşü ve hayat tecrübesine sahip olmalıdır. Daha sonra da, gelen düşmandan kaçmak yerine bu sesi çıkartarak onu kaçırtacak, bu sayede yavrularını da kurtaracak bir yüreğe ve cesarete sahip olmalıdır. Son olarak da, bu uygulama esnasında kesinlikle düşmanına görünmeyecek, yuvanın içinde sinip kendini belli etmeyecek kadar zeki olmalıdır. Aksi takdirde saldırgan, sesin bir kuştan çıktığını anlayacaktır.
Bir tek kuşun bütün bu özelliklere sahip olduğunu düşünmek şüphesiz akılsızlık olur. Kaldı ki kuşlar bu tür bir savunma yeteneğine sahip olmadan evvel yuvalaını nasıl koruduklarını ve hayatta kalmayı başardıklarını anlatacak bir mekanizma da yoktur.
Kuşların ılan taklidi yaparak yuvalarını korumaları dahi açıkça göstermektedir ki, tüm canlılar, sahip oldukları tüm özellikleri ile birlikte Alemların Rabbi olan Allah tarafından eksiksiz ve mükemmel olark yaratılmışlardır.

36/36- Yerin bitirdiklerinden, kendi nefislerinden ve daha bilmedikleri nice şeylerden bütün çiftleri yaratan (Allah çok) yücedir.

1 Ekim 2007 Pazartesi

Örümcek Ağının Telleri

Mikroskop altında örümcek ağının telleri pürüzsüz bir görünüm sergiler. Ancak liflerin dış katmanları soyulup bir çözücüyle yumuşatıldığında her bir telin yapay liflere taş çıkartan karmaşıklıkta bir yapıya sahip olduğu görülür. Lifin çekirdeği "nanofibril" adı verilen ortak merkezli minik ipliklerle çevrilidir. Bu nanofibriller kimi katmanlarda lifin ekseni yönünde yer almalarına karşın, kimilerinde sarmal bir merdiven gibi lifin çevresini sararlar. Böylesi bir düzen büyük miktarlarda enerjinin emilmesine yardımcı olur.
New Scientist, April 24, 1999

Örümcek ağı mucizevi bir yapıdır. Örümceğin cinsine ve avlanma tekniklerine bağlı olarak çok farklı ağ tipleri bulunmaktadır. Örümcek bunu büyük bir başarıyla örmekte, gerektiğinde onarmakta, diğer canlılar buna yakalanırken kendisi büyük bir titizlikle üzerinde yürüyebilmektedir.
Ağı oluşturan ip ise bundan daha da mükemmeldir. Örümceğin salgıladığı bir sıvının hava ile teması sonucu katılaşması ile meydana gelen bu ip kendi kalınlığında çelik ile kıyaslandığında defalarca daha sağlamdır. Üstelik son derece esnektir. Bu esnekliğini, ancak son derece gelişmiş teknoloji ile üretilen ipliklere benzeyen yapısı sayesinde kazanmaktadır. Merkezdeki bir kaskam etrafına ters iki yönde sarılan sarmal elyaflar sayesinde hem çok güçlü hem de çok esnek bir yapıya kavuşmaktadır.
Fakat nasıl olup da örümceğin karnından püskürttüğü bu sıvının havada en gelişmiş büküm teknolojisi ile üretildiğini evrim teorisi savunucuları gibi tesadüflerle açıklamak imkansızdır. Aynı mantıkö bugünkü iplik üreten sanayi tesislerinin de tesadüfler sonucunda oluştuğunu savunabilmelidir. Oysa sanayi tesisleri çok büyük bilgi birikimleri ve emek ile kurulabilmektedir. Bugün bürü böyle bir fabrikanın tesadüfen varolduğunu söylese muhakkak aklından şüphe edilecektir. Bunun uzun zaman içinde küçük tesadüfler sonucu yavaş yavaş oluştuğunu iddia etse daha da saçma bir açıklama olacaktır. Oysa evrim teorisi savunucuları örümcekleri gibi tüm canlıların tesadüfler sonucu ortaya çıktığını iddia etmektedirler.
Tek bir örümcek dahi açıkça gösternektedir ki tüm canlılar Alemlerin Rabbi olan Allah tarafından eksiksiz ve mükemmel olarak yaratılmışlardır.

26/184- "Sizi ve önceki yaratılmışları yaratandan sakının”.

30 Eylül 2007 Pazar

Dişi Meşe Palamudu Weevilleri

Dişi meşe palamudu Weevilleri (buğday biti gibi zararlı örümceklerin genel adıdır) milyonlarca yıldır matkap kullanmaktadırlar. Weevil'in uzun gagasının ucunda küçük dişleri vardır. Böcek bu gagasını meşe palamudunun sert yüzeyine dayar. Daha sonra kafasını sağa sola döndürerek meşe palamudunu delmeye başlar. Derin bir delik açtığında, arkasını döner ve içine bir yumurta yumurtlar. Yumurta çatladığında Weevil larvasının yemeği olan meşe palamudu hazır olacaktır.
Ranger Rick, June 1997, s.40

Bir böceğin matkap benzeri bir organının olması ve çok sert yüzeyleri bununla delebilmesi bir mucizedir. Ancak asıl mucize, böceğin bu becerisini meşe palamutunu delmek için kullanması ve larvasını bunun içine yerleştirmesidir. Larvanın bu yiyeceğe ihtiyaç duyacağını bir böceğin tahmin etmesi imkansızdır. Böyle bir bilgiye tecrübe yolu ile ulaşması da mümkün değildir.
Bir canlının çok özel bir yeteneğe sahip olması ve aynı zamanda bu yeteneğin canlının varlığını sürdürebilmesi için elzem olması, üstelik bu canlının bu yeteneğini nasıl kullanacağını bilmesi ne evrim teorisi ile ne de tesadüflerle açıklanabilecek bir durum değildir. Evrim teorisi bir canlının tesadüfler sonucu küçük değişiklikler ile geliştiğini iddia eder. Ancak bu değişikliklerin bilgisinin böcek zekasına sahip bir canlıda nasıl yerleştiğini açıklayacak bir mekanizma yoktur. Evrim teorisi mantığına göre tesadüfler sonucu bir böcekte matkap şeklinde bir gaga oluşur. Ancak bir böceğin bu gagaı nasıl kullanacağını keşfetmesi beklenemez. Böceğin bununla etrafındaki cisimleri delmeyi denediğini varsaysak bile larvasının meşe palamutuna ihtiyaç duyduğunu bilmesi ve gagasını bu amaçla kullanması beklenemez. Kaldı ki gelişmek için meşe palamuduna muhtaç olan yavru, annesi bu gagaya sahip değilken gelişemez. Böylece bu böceğin nesli de devam edemez.
Her canlıda olduğu gibi bu örnekte de görülmektedir ki, evrim teorisi tam bir çıkmazdadır. Tüm canlılar, Alemlerin Rabbi olan Allah tarafından eksiksiz ve mükemmel olarak yaratılmıştır.

Yaratan, hiç yaratmayan gibi midir? Artık öğüt alıp düşünmez misiniz? (Nahl Suresi, 17)

21 Eylül 2007 Cuma

Kral Kelebekleri

Her yıl düzenli olarak sonbaharda, Kuzeydoğu Amerika'da yaşayan kral kelebekleri yumurtlamak için Kanada'nın güneyinden Meksika'nın içlerine kadar göç ederler. Bu yolculuk 4000 km.'nin üstünde bir yol demektir ve 75 günden fazla sürebilir. Kelebekler ise bu yolu katederken bir doğru boyunca uçmazlar. Kimi zaman önlerine çıkan bazı engelleri aşmak zorunda oldukları için aslında çok daha fazla yol katettikleri unutulmamalıdır.
Bilim ve Teknik Dergisi, Sayı:379, Haziran 1999, s.89

Kelebek yeryüzündeki belki de en narin canlılardan biridir. Bazılarının ömrü yanlızca bir gündür. Kanatları gövdesine göre oldukça büyüktür ve havada kalabilmek için sürekli kanat çırpmak zorundadır. Ağırlıkları ise bazen gramla dahi ifade edilemeyecek kadar azdır.
Böyle bir canlının 75 günden fazla uçarak 4000 kilometreden fazla yol kat edebilmesi gerçek bir mucizedir. Günümüzde bilim adamları, böceklerin uçuşunu taklid eden mikro makineler üretmeyi denemektedirler. Teknolojideki en son yenilikleri kullanarak üretilen bu mikro makinelerö gerçekte böceklere benzemekten çok uzaktır. Kanat çırpmayı asla başaramayan bu makineler daha çok mini helikopterlere benzemektedir. Özel yakıtlar kullanılarak uçurulan bu mekanik böcekler havada ancak saniyeler süersince asılı kalabilmektedirler.
Oysa bir kelebek, 75 gün süreyle uçabilmekte ve 4000 kilometreden fazla yol kat edebilmektedir. Bu teknolojinin hayal dahi edemeyeceği bir performanstır. Üstelik bu kelebekler u uçuşu yapabilmek için buldukları besinleri kullanmakta ve minicik göcüvdelerinde kendi enerjilerini kendileri üretmektedirler. Daha da ötesi, üreme yolu ile kendi kendilerine çoğalabilmektedirler. Göç sırasında ise yollarını kendileri bulabilmektedirler.
Evrim teorisi savunucuları ise, milyonlarca bilim adamının yüzlerce yıllık birikim sonucu üretebildiği teknoloji ile performanlarını hayal dahi edemedikleri bu kelebeklerin tesadürler sonucu şans eseri var olduklarını iddia etmektedirler.
Tek bir kral kelebeği dahi açıkça göstermektedir ki, tüm canlılar, eksiksiz ve mükemmel olarak Alemlerin Rabbi olan Allah tarafından yaratılmışlardır.

2/21- Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin ki sakınasınız.

Elektrik Üreten Balıklar

Yılan balığı ve Vatos gibi balıkların bazı türleri, düşmanlarından korunmak veya avlarını etkisiz hale getirmek için vücutlarında ürettikleri elektriği kullanırlar. Bu elektrik akımı 500-600 volta kadar çıkabilir.
Temel Britannica, Cilt 6, s.112

Bir canlının vücudunda elektrik üretebilmesi, bunu depolayabilmesi, gerektiğinde bunu silah olarak kullanabilmesi, bunu rakibine yönlendirerek deşarj edebilecek bir sisteme sahip olması ve bu güçte bir elektrik deşarjından dolayı düşmanı ölmesine veya hasar görmesine karşın kendisinin etkilenmiyor olması şüphesiz varlığı tesadüflerle açıklanabilecek bir yapı değildir.
Oysa evrim teorisi tüm canlılığın varlığını olduğu gibi, elektrik üreten balıkların bu özelliklerini de tesadüflerle açıklamaya çalışır. Bu tip yapıların zaman içerisinde kendi kendine varolduğunu şddşa eder. Ancak bir balık, herhangi bir yolla vücudunda elektrik üretebilse bile bunu depolamayı başaramaz. Böyle br elektriği rakibine yönlendiremez. Bu gücün varlığından haberi olmaz ve bunu nasıl kullanacağını bilmez. Kaldı ki bu elektrik yükünü deşarj ettiği anda kendisi de çarpılarak ölecektir.
Elektrik üreten balıkların örneğinde de görüldüğü gibi, tüm canlılar eksiksiz ve mükemmel olarak yaratılmışlardır. Bunun dışında herhangi bir şekilde varlıklarını sürdürme imkanları yoktur. Tüm canlıları eksiksiz ve mükemmel olarak yaratn güç, Alemlerin Rabbi olan Allah’tır.

2/117- Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "OL" der, o da hemen oluverir.

Kuğu

Kuğuların ağırlığı bir başka memeli ile kıyaslandığında oldukça hafiftir. Aynı boyutlarda bir buldog köpeği, kuğudan "4 kat" daha ağırdır. Kuşların hafif olmasının çeşitli sebepleri vardır. İçi boş kemikleri iç kirişlerle desteklenmiştir. Kuyruk yerine kabarık tüyleri vardır ve dişlerle kaplı çene yerine gagaları vardır. Vücutlarının çok önemli bir kısmı havayla doludur. Bu hava birçok kuşta bulunan 9 hava kesesinde saklanır. Bunlar sadece ağırlık azaltma niteliği taşımazlar. Uçuş sırasında kuşlar çok fazla enerji harcarlar ve bu nedenle çok yoğun oksijen kaynağına ihtiyaçları vardır. İşte bu hava keseleri kuşun solunum sisteminde de önemli rol oynar. Bu sayede kuğu, aynı büyüklükteki bir memelinin nefes alışı sırasında aldığı oksijenden çok daha fazla oksijen alır.
David Attenborough, The Life of Birds, s.41

Uçma son derece karmaşık bir mekanizmanın ürünüdür. Sayısız fiziksel özelliğin yanı sıra son derece farklı bir metabolizma ve çok üstün beceriler gerektirir. Bir canlının uçabilmesi tğm bu özelliklere sahip olabilmesine bağlıdır. Tüm bu özelliklerin bir ürünü olarak bir canlı uçabilir veya uçamaz. Yani bir canlı önce uçup daha sonra bu özellikleri geliştirme imkanına sahip değildir. İşte bu da evrim teorisinin çöktüğü noktadır.
Evrim teorisi, canlılardaki sözde gelişmeleri tesadüflerle açıklamaya çalışırken bunların kalıcı ve başarılı olmalarını ihtiyaçlara bağlar. Yani bir canlı yaşadığı mevcut ortamında oluşan değişiklikler karşısında şayet tesadüfler sonucunda kendisinde olumlu bir değişiklik olur ise bunu koruyarak bununla kendisine yaşam savaşında bir avantaj sağlamaktadır. Oysa uçma konusunda elzem olan bir çok fiziksel özelliğe uçmadığı sürece ihtiyaç duymayacaktır. Yani uçmayan bir canlı bu özellikleri sözde tesadüfler sonucu birer ikişer kazansa dahi bunlara bir ihtiyaç göstermediği, yani ona yaşam savaşında bir avantaj sağlamadığı için, yine evrim teorisinin iddiasına göre zaman içinde kaybolup gidecektir. Yani uçmayan bir canlı, evrim teorisinin sözde mekanizmaları ile asla uçar hale gelemeyecektir.
Tek bir kuşun uçuşu dahi açıkça göstermektedir ki, canlılığın varlığı tesadüflerin sonucu değil, ancak üstün bir aklın varlığı ile mümkün alabilmektedir. Bu üstün aklın sahibi, Alemlerin Rabbi olan Allah’tır.

50/38- Andolsun, Biz gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde yarattık; Bize hiç bir yorgunluk dokunmadı.

Sıçrayan Örümcek

Avlanmak ve çiftleşmek için, sıçrayan bir örümceğin sahip olduğu en önemli yetenek; harika görme kapasitesidir. Hayvan sekiz gözüyle tüm çevresini görebilir, kendi büyüklüğünün "yirmi katı" uzaklıktaki detayları ayırt edebilir. Yan gözler harekete karşı duyarlı olup, insandakine benzer bir çevresel görüş sağlar. Örümcek, hareketli bir cisim algıladığında, ona doğru döner ve ön orta gözlerini cismin üzerine kilitler. Bu büyük gözlerdeki iç tüpler, bireysel ya da toplu olarak hareket ederek kısa sürede tarama yapabilirler.
National Geographic, Eylül 1991, s.43-63

Evrim Teorisi, canlılığın varlığını tesadüflerle açıklamaya çalışır. Bu tesadüfler, milyonlarca yıla yayılan süre zarfında meydana gelen her biri küçük fakat sözde olumlu gelişmelerdir. Bu sayede canlılığın zaman içinde en ilkelden en gelişmişe doğru sıralanarak tekamül ettiğini yani evrimleştiğini savunurlar. Teoriyi desteklemek amacıyla bir yaşam ağacı çizerler ve bu ağacın en altına, en ilkel canlı olarak tanımladıkları tek hücrelileri yerleştirirlerç Ağacın dallarına ise zaman içinde sözde birbirinden türeyeb türleri koyarlar. Ağacın en üst dallarında ise sözde en gelişmiş canlılar olan memeliler ve en üstte de insan vardır.
Oysa bilim ve teknoloji gelişip canlılar daha yakından incelenmeye başlandığında durumun hiç de böyle olmadığını görüyoruz. Sözde en gelişmiş canlı olan insanın diğer canlılara karşı tek üstünlüğü Allah’ın kendisine verdiği akıl ve imandır. Bunun dışında insan, evrim teorisinin savunduğu sözde vahşi rekabet koşullarında fiziksel olarak en geride yer alan canlılar arasındadır. Allah diğer canlılara insana karşı boyun eğdirmiş olmasa insan nesli çok kısa zamanda tükenir.
Bunun delillerini pek çok canlı türünde görmekteyiz. Bu örnekteki küçücük bir örümcek dahi, evrim teorisinin iddiasına göre gelişmişlik açısında en alt sıralarda yer almasına karşın, çok üstün bir görme yeteneğine sahiptir. İnsanın tek mercekli, sabit retinalı gözlerine karşın farklı amaçlı ve farklı fonksiyonlara sahip sekiz göze sahiptir ve bu gözler onu avlanmada çok büyük bir avantaj sağlamaktadır.
Bu tek bir örümcek örneği dahi açıkça göstermektedir ki, canlılar tesadüfler sonucu meydana gelen bir tekamül zinciri sonucunda oluşmamış, ancak tümü eksiksiz ve mükemmel olarak üstin bir akıl tarafından, Alemlerin Rabbi olan Allah tarafından yaratılmışlardır.

Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "OL" der, o da hemen oluverir. (Bakara Suresi, 117)

7 Eylül 2007 Cuma

Mercanlar ve Algler

Kızıldeniz iki büyük çöl arasında kalan bir denizdir. O bölgedeki hava kuru ve verimsizdir. Kızıldeniz'e hiçbir nehir ya da başka bir tatlı su boşalmaz, yani buraya hiçbir yerden oksijen ya da nitrojen ulaşımı yoktur. Normal şartlarda bu denizin verimsiz ve çevrildiği karalar gibi bir çöl olması gerekirken, Kızıldeniz'de tüm çeşitleriyle mercanlar bulunur. Zor şartlara rağmen burada yaşamayı başaran mercanların bu başarısı, Zooxanthellea denen bir alg türü ile yaptıkları "ortak bir yaşam" ile gerçekleşir. Zooxanthellea, fotosentez yapan bir algdir. Mercan bu alge barınacak bir yer sağlar ve aynı zamanda bu algden birazını yer. Mercanlar gündüz içlerine kapanırlar, dışarıda sadece iskeletleri kalır. İşte bu zamanlarda alg, mercan iskeletinin arasında düşmanlarından korunarak güneş ışığıyla fotosentez yapar.
Bilim ve Teknik, Sayı, 298, s.33

Ortak yaşam, evrim teorisi savunucularının asla açıklayamadıkları bir davranış biçimidir. Teorinin temeli, dialektik ilkesine dayanır. Bu ilkeye göre çatışma yolu ile doğruya ulaşılmalıdır. Yani evrim teorisi, canlılığın gelişimini, aralarında sürekli devam eden çatışmaya bağlar. Böyle bir durumda hercanlı türüö hatta her tür içindeki tüm bireyler birbirleri ile sürekli rekabet halinde olmalıdır. Bu yüzden evrim teorisi savunucuları, canlılardaki dayanışmayı asla açıklayamazlar. Hele türler arasında rastlanan ve ıkı türün de varoluşunu kontrol eden dayanışma türleri teoriyi tümüyle alt üst eder.
Kızıldenizdeki mercanlar ile algler arasındaki bu dayanışma da mükemmel bir örnektir. İki canlı birbiri ile rekabet etmek yerine dayanışma içinde yaşamaktadırlar. Birbiri ile iletişim kuramayan bu canlıların nasıl olup da birbirlerinden uzlaşma içinde istifade etmeye kak verdiklerini tesadüflerle açıklamak imkansızdır. Normaldeü mercanların güdüsel olarak tüm algleri yeyip bitirmeleri gerekir.
Kaldı ki bu birliktelik olmaksızın iki tür de Kızıldenizde yaşamlarına başlayamayacaklardır bile.
Canlılar arasındaki bu dayanışma açıkça göstermektedir ki, bu tür davranışlar zaman içerisinde tesadüfen ortaya çıkmamakta, aksine bu özellikler kendilerine verilmekte ve nasıl davranacakları ilham edilmektedir.
Onları yoktan eksiksiz ve mükemmel olarak vareden ve nasıl davranacaklarını ilham eden, Alemlerin Rabbi olan Allah’tırç

6/14- De ki: "O, gökleri ve yeri yaratırken ve O, (hep) besleyen (hiç) beslenmezken, ben Allah'tan başkasını mı veli edineceğim?" De ki: "Bana gerçekten müslüman olanların ilki olmam emredildi ve: Sakın müşriklerden olma." (denildi.)

Nautilus

Denizaltılarda bulunan dalış tankları suyla dolunca gemi sudan daha ağır hale gelir ve dibe dalar. Eğer tanktaki su, basınçlı hava ile boşaltılırsa, denizaltı tekrar su yüzüne çıkar. Nautilus adı verilen bir deniz hayvanı da aynı yöntemi kullanır. Nautilus'ün vücudunda 19 cm. çapında salyangoz kabuğu biçiminde spiral bir organ vardır. Bu organda birbiriyle bağlantılı 28 tane "dalış hücresi" bulunur. Peki ama, Nautilus suyu boşaltmak için gerekli basınçlı havayı nereden bulur? Nautilus, bunun için biyokimyasal yolla özel bir gaz üretir ve bu gazı kan dolaşımı ile hücrelere aktararak hücrelerden suyun çıkmasını sağlar. Bu şekilde Nautilus avlanırken ya da düşmanlarından kaçarken yükselmek ya da dibe batmak için gerekli miktarda suyu dışarı pompalayabilmektedir. Bir denizaltı sadece 400 m. dibe batabilirken, Nautilus için 4000 m. derinliğe dalmak son derece kolaydır.
National Geographic, January 1976, s.38-41

Yüzme kabiliyeti nispeten düşük olan bir deniz canlısının, okyanusun derinliklerinden suyun yüzeyine çıkabilmesi ve tekrar geri dönebilmesi oldukça zordur. Ancak Nautilus bu amaçla son derece gelişmiş bir sistem kullanmaktadır. Vücudunda dalış hücreleri bulunması ve bunları su ile doldurarak batmayı başarması başlıbaşına bir mucizedir. Ancak bunları, tekrar su yüzüne çıkabilmek için kendi vucudunda biyokimyasal tekniklerle ürettiği bir gazla doldurabilmesi hiç bir tesadüfle açıklanamayacak kadar karmaşık ve akıl dolu bir özelliktir.
Bu özelliklerin gelişimini evrim teorisinin savunduğu üzere uzun süreye ve tesadüflere bırakmak son derece akılsız bir yaklaşım olur. Zira hava keselerinin oluşmadığı bir Nautilus hareket kabiliyetini kabedecek ve yaşamını devam ettiremeyecektir. Hava keseleri olan fakat bunu su ile doldurmayı bilmeyen bir Nautilus su yüzeyinde asılı kalacak ve ölecektir. Hava keselerini su ile doldurabilen ancak bunları bir gaz yardımı ile boşaltamayan Nautilus dibe batacak ve yine ölecektir. Çok açıkça görülmektedir ki eksik özelliklere sahip Nautiluslar, değil mılyonlarca yıl boyunca yeni tesadüfleri bekleyerek gelişimi sürdürmek, bir sonraki nesli dahi yetiştiremeyecektir.
Sadece tek bir Nautilus dahi kanıtlamaktadır ki, tüm canlılar üstün bir akıl tarafından, eksiksiz ve mükemmel olarak yaratılmışlardır. Bu aklın sahibi, Alemlerin Rabbi olan Allah’tır.

6/101- Gökleri ve yeri bir örnek edinmeksizin yaratandır. O'nun nasıl bir çocuğu olabilir? O'nun bir eşi (zevcesi) yoktur. O, her şeyi yaratmıştır. O, her şeyi bilendir.

27 Ağustos 2007 Pazartesi

Nudibranch Salyangozu

Nudibranch kabuğu olmayan bir salyangoz türüdür. Bu salyangoz çok parlak renklere sahiptir ve son derece göz alıcıdır. Fakat bu özellikler hayvanlar için çok cazip olmasına rağmen çok az hayvan Nudibranchlar'la beslenir. Bunun sebebi Nudibranch'ın ısırgan hücreleridir. Bu hücreler hayvana iyi bir koruma sağlar. Nudibranch bu ısırgan hücreleri kendisi üretmez. Hyroid denen zehirli canlıları yer ve onları sindirim sisteminde öğütmez. Bu hayvanlar Nudibranch'ın sindirim sistemi içinde koruyucu mukusla kaplanır ve ısırgan hücre olarak ona bir koruma sağlarlar.
The Ocean World of Jacques Cousteau, s.28

Evrim teorisi, doğada vahşi bir rekabetin varlığını kabul eder. Bu durumda korunmasız bir canlının doğada derhal elenmesi gerekir. Korumasız bir hayvanın, kendisine deneme yanılma yoluyla bir koruma sistemi geliştirmek için vakti olmaz. Düşmanları terafından derhal saldırıya uğrayacak ve nesli tükenecektir.
Oysa bu salyangoz, şaşılacak bir davranış şekli göstermektedir. Bu sayede kendini düşmanlarına karşı koruyabilmektedir. Bu salyangoz, zehirli canlıları yediği zaman onları sindirmemekte, böylece kendisi bir zarar görmemektedir. Bununla da kalmayıp, Bunları bir mukusla kaplamakta ve vücudunda depolamaktadır. Böylece kendini düşmanlarına karşı korumaktadır.
Bir canlının böyle bir metabolizmaya sahip olması, kendisinin de bunun bilincinde olarak büyük bir cesaretle zehirli canlıları yemesi, bu sayede hayatta kalması, ne tesadüfle ne de deneme yanılma yolu ile açıklanabilir.
Nudibranch salyangozu tek başına tüm canlıların üstün bir akıl tarafından, Alemlerin Rabbi olan Allah tarafından yaratıldığının açık bir delilidir.

36/36- Yerin bitirdiklerinden, kendi nefislerinden ve daha bilmedikleri nice şeylerden bütün çiftleri yaratan (Allah çok) yücedir.

25 Ağustos 2007 Cumartesi

Kunduz

Kunduzlar, insanlar gibi su kanalları, ağaçtan kulübeler, yeraltı inleri ve özellikle akarsular üzerinde barajlar yaparlar. Bu barajların uzunluğu bazen 20 m.'yi bulur.
Wild Encounters Tale of Beaver, Karvonen Films Ltd.

Baraj inşaatı son derece teknik bir konudur. Çok önemli mühendiislik çalışmaları gerektirir. Bunun başlıca nedeni, suyun hareketli olduğu durumlarda son derece karmaşık bir akış özelliği göstermesi ve bulunduğu kabın veya yatağın çeperine uyguladığı kuvvetlerin hassasiyetle hesaplanamamasıdır.
Diğer önemli nedenlerse, akan suyun beraberinde kum ve çakıl sürüklemesi ve bunların miktarının suyun süretine bağlı olarak değişmesidir. Böylece su, hızlandığı noktalarda çevresini aşındırır, yavaşladığı yerde ise taşıdığı bu malzemeleri biriktirir. Böylece aktığı yatağın sürekli olarak şeklini değiştirir. Bu da baraj inşaatlarını tümüyle zorlaştırır.
Modern mühendisliğin çalışmaları ile inşa edilmiş pek çok baraj zaman içinde yıkılmış veya bu sebeplerden kullanılamaz hale gelmiştir.
Durum böyle iken kunduzların, hem de bu konuda hiç bir eğitim almaksızın mükemmel baraj inşaatları yapabilmeleri, hem de bu barajların, içinde yuvalarını kurup yavrularını büyütecek kadar güvenilir olmaları gerçek bir mucizedir.
Kunduzlar, küçük gövdeleri ile dev ağaşları keserek suyun akış yolu üzerinde diledikleri noktaya devirebilmekte, bunların arasını dallarla örerek suyun akışını kontrol altında tutabilmektedirler. Böylece diledikleri derinlikte bir baraj gölü inşa edebilmektedirler. Bazen bu çalışmaları, bir akarsuyun yatağını değiştirebilecek kadar ileri gidebilmektedir.
Küçücük bir canlının hiç bir eğitim almaksızın başarılı bir baraj inşaatı yapabilmesi gerçekten şaşılacak bir durumdur. Ama bundan daha şaşkınlık verici olanı, evrim teorisi savunucularının, kunduzların bu inşaatları tesadüfler sonucunda yapabildiklerini savunmalarıdır. Oysa tek bir kunduz bile, tüm canlıların Alemlerin Rabbi olan Allah tarafından yaratıldığının kesin bir delilidir.

6/102- İşte Rabbiniz olan Allah budur. O'ndan başka ilah yoktur. Her şeyin yaratıcısıdır, öyleyse O'na kulluk edin. O, her şeyin üstünde bir vekildir.

23 Ağustos 2007 Perşembe

Ateş Böceği

Ateş böceklerinin yaydıkları ışığın en önemli özelliği, ateşle ve sıcaklıkla ilgisinin olmamasıdır; buna "soğuk ışık" denilir. Bu, günümüzdeki aydınlatma teknolojisinin ulaşmaya çalıştığı bir hedeftir. Normal bir ampul, elektrik enerjisinin ancak %3-4'ünü ışığa dönüştürüp, kalan kısmını ısıya dönüştürür. Ateş böcekleri ise %100 bir verimle ışık üretirler.
Bilim ve Teknik, Sayı 239, s.10

Edison’un ampulu icat ettiği günden bu yana bilim adamlarının tüm çalışmaları daha az ısı üreten ve daha fazla ışık veren, yani daha verimli ampuller üretmek üzerine yoğunlaşmıştır. Klasik bir ampul %4-5 arası ışık verimi sağlarken, yeni ampuller %70-80 verimlerre ulaşabilmektedir. Ancak kalan %20’lik fark ısı olarak açığa çıkmakta, özellikle klima ile soğutulması gereken ortamlarda bu kayıp misliyle yükselmektedir. Ancak modern bilimin bugün gelebildiği nokta budur. %100 verimli bir ampul ise henüz halen hayaldir. Ancak evrim teorisi savunucuları, küçücük bir böceğin bunu milyonlarca yıl önce tesadüfen bulduğunu ve bu sayede %100 verimle ışık üretebildiğine inanmaktadırlar. Üselik bunu küçücük gövdelerinde sadece ot yiyerek sentezledikleri enerji ile başarmaktadırlar. Ayrıca kullandıkları mekanizma o denli karmaşıktır ki, bilim adamlarının elinde bu canlı örnek olmasına karşın, günümüz teknolojisi ile bunu taklit ederek endüstriyel olarak üretmeyi halen başaramamışlardır. İşte evrim teorisi savunucularının iddiaları bu denli akıl dışıdır.
Ateş böceğinin %100 verimle ışık üretmesini sağlayan mekanizma, tüm diğer canlılar gibi, Alemlerin Rabbi olan Allah tarafından yaratılmıştır.

5/17- Andolsun, "Şüphesiz, Allah Meryem oğlu Mesih'tir." diyenler küfre düşmüştür. De ki: "O, eğer Meryem oğlu Mesih'i, onun annesini ve yeryüzündekilerin tümünü helak (yok) etmek isterse, Allah'tan (bunu önlemeye) kim birşeye malik olabilir? Göklerin, yerin ve bunlar arasındakilerin tümünün mülkü Allah'ındır; dilediğini yaratır. Allah her şeye güç yetirendir.

20 Ağustos 2007 Pazartesi

Termit Yuvaları

Avustralya'da yaşayan bir termit türünün yuvalarının yassı tarafları doğu ve batıyı gösterecek şekilde inşa edilmiştir. Bunun sebebi ise; Güneş doğudan doğduğunda termit yuvalarının doğuya bakan kısmının güneş ışınları ile ısınmasını sağlamaktır. Güneş batacağı zaman da yuva diğer taraftan yine aynı ışınları alacak ve ısınacaktır. Ama Güneş'in en sıcak olduğu öğlen vakti ışınlar yuvaya tepeden gelecek ve küçük bir bölüme isabet edecektir. Termitler böylelikle bütün gün yuvalarının ısısını ayarlamış olurlar.
Nat. Wildlife Fed., Ranger Rick, Ocak 1993

Modern mimaride, güneşin binanın konumuna göre yıl içindeki hareketleri oldukça önemlidir. Güneş, yanlızca sıcak tutmaz, aynı zamanda dezenfekte eder ve insan pskolojisi üzerinde olumlu etkide bulunur. Ancak buna rağen günümüzde inşa edilen pek çok binada bu duruma özen gösterilmemektedir.
Oysa termitler, ilk varoldukları günden itibaren yuvalarını güneşten en uygun şekilde faydalanacak konumda kurmakta ve yerleştirmektedirler. Özellikle yuvva ısısı termitler için hayatidir. Larvaların başarıyla olgunlaşabilmesi ve yavruların büyüyebilmesi ancak uygun sıcaklıklarda mümkün olur. Ayrıca termitler yuvalarında tarım yaparlar. Burada bazı çeşit mantarları yetiştirirler. Bu mantarlar da belli sıcaklıklara ihtiyaç duymaktadırlar. Böylece bir termit yuvasında her mevsimde, günün her saati belli sıcaklık derecelerinin sağlanması gerekmektedir. Üstelik bunu yaparken termiklerin ısıtma, klima, elektrikli fanlar kullanma gibi imkanları da yoktur. Ancak onlar mimari başarıları sayesinde tüm bu güçlüklei aşabilmektedirler.
Termitlerin bu mimari başarılarını termitlerin kendi becerileri olarak görmek, bunları zaman içinde tesadüfen kazandıklarını düşünmek, ya da termitlerin şuurlu birer canlı olarak bilimde ve teknolojide ilerlediklerini düşünmek hiç akılcı olmaz. Başarısız her termit yuvası, kayıp bir termit kolonisi demektir. Dolayısı ile ilk termit yuvası da tüm bu teknik özelliklere sahip olmalıdır. Üstelik ik termit yuvası da son yuva ile aynı özelliklere sahiptir ve hiç değişim göstermemiştir. Yani termitler bilimde ve teknolojide ilerleyen şuurlu canlılar değillerdir ve bu özellikleri zaman işçinde tesadüfen de kazanmamışlardır.
Sadece termitler incelendiğinde dahi açıkça görülmektedir ki, tüm canlılar eksiksiz ve mükemmel olarak Alemlerin Rabbi olan Allan tarafından yaratılmışlardır ve Allah’ın kendilerine ilham ettiği şekilde davranmaktadırlar.

6/14- De ki: "O, gökleri ve yeri yaratırken ve O, (hep) besleyen (hiç) beslenmezken, ben Allah'tan başkasını mı veli edineceğim?" De ki: "Bana gerçekten müslüman olanların ilki olmam emredildi ve: Sakın müşriklerden olma." (denildi.)

17 Ağustos 2007 Cuma

Böcekler ve Kitin Kabukları

Böceklerin vücutlarını kaplayan örtü, hareketi sağlayan eklemler dışında serttir ve esnek de değildir. Böcekler "kitin" denilen bir maddeden oluşan ve esnek olmayan bu kabuk yüzünden, ancak zaman zaman bu dış iskeletlerini atarak büyürler. Kabuğun altındaki yeni iskelet başlangıçta yumuşaktır. Bu özel bir durumdur. Bu sayede böcek kabuk katılaşmadan önce büyümek için kısa bir süre kazanmış olur. Böcekler tekrar büyümek için ikinci kabuk değiştirme işlemini beklemek zorundadırlar.
Hayvanlar Ans., C.B.P.C Publishing, Böcekler, s.6

Böceklerin derileri aynı zamanda iskelet vazifesi de görmektedir. Bu kabuksu yapıyı sertleşmiş bir deri olarak tanımlamak imkansızdır. Bu kabuk deriden çok daha fazla görev üstlenmektedir.
Bir iskelete sahip olan canlılarda, tüm kaslar tendonlar vasıtası ile kemiklere tutunutken, böceklerde tüm kaslar bu kabuksu deriye tutunmakadır. Yani evrimci mantıkla, bu kabuğu sertleşmiş bir deri olarak tanımlamak imkansızdır. Bu kabuk, hayvanın tüm bedeni ile aynı anda tasarlnmış olmak zorundadır.
Evrim teorisi savunucularının böcekler konusundaki açmazı bununla da sınırlı kalmaz. Şayet bu sertleşmiş bir deri olsaydı, böcek hiç bir zaman büyüyemeyecek ve ölecekti. Ancak bu kabuğu yaratan Allah, onu değiştirmek suretiyle böceğin büyüyebileceği bir mekanizmayı da birlikte yaratmıştır. Tek bir böcek örneğinde dahi açıkça görülmektedir ki, tüm canlılar, eksiksiz ve mükemmel olarak Alemlerin Rabbi olan Allah tarafından yaratılmışlardır.

3/191- Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) "Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru."

16 Ağustos 2007 Perşembe

Malayan Mantis Böceği

Nadir bulunan Malayan mantis böceği, bir böcek yiyicidir. Pembe orkideleri taklit eder ve nektar arayan böceklerle beslenir. Düşmanları olan kuşlar ve kertenkeleler onu bir çiçek olarak algılarlar. Bacaklarının kalkık kenarları adeta çiçeğin taç yaprakları gibidir. Böceğin göğüs kısmının yeşil kenarlarıysa çiçeğin sapı gibidir. Ayak kısımlarındaki kahverengi izler ve karın kısmıysa, çiçeğin solmuş kısımları gibi gözükmektedir. Bazı durumlarda böcek, çiçeğin rüzgarda sallanmasına benzer bir şekilde rüzgar esiyormuş gibi sallanabilmektedir.
Nat. Geo. Soc., The Marvels of Animal Behavior, s.38

Canlılardaki üstün fiziksel özellikleri, evrim teorisi savunucuları, uzun zaman zarfında tesadüfler sonucu meydana gelen küçük değişimlerle kazanılmış yapılar olarak tanımlarlar. Fakat açıklayamadıkları konu, bu canlıların bu mevcut yapılarının çok iyi farkında olup bunu lehlerine kullanıyor olmalarıdır.
Bir böcek tesadüfler sonucu zaman içinde bir bitkiye benzese, böcek zekasıyla bunu nasıl değerlendiebileceğini bilmesine imkan yoktur. Kaldı ki tüm yaşamı bu özelliğine bağlı olan bir canlının, bu dış görünüme kavuşmak için uzun yıllar beklemeye sabrı yoktur.
Mantis böceğinin vesilesi ile de açıkça görülmektedir ki, tüm canlılar tek bir Yaratıcı tarafında ekisiksiz ve mükemmel olarak yaratılmışlardır. Onları yaratan ve nasıl davranacaklarını ilham eden, Alemlerin Rabbi olan Allah’tır.

3/190- Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde temiz akıl sahipleri için gerçekten ayetler vardır.

15 Ağustos 2007 Çarşamba

Pulex Irrıtans (Pire)

Sadece 3 mm. uzunluğunda olan Pulex irritans'lar (insan pireleri) 19.7 cm.'ye ulaşan yatay atlayışlar yapabillirler. Yani pireler kendi uzunluklarının 100 katından daha uzun mesafelere atlayabilmektedirler. İşte pireler bu eşsiz sıçrama güçlerini, "rezilin" denilen lastiksi bir proteinden elde ederler. Rezilin gövdeyi sarıp destekleyen ve kasların hareket için dayanak yaptığı yapıları oluşturan dış iskelette öbekler halinde yer alır. Pire sıçramak istediğinde arka bacaklarındaki kaslarını gerer. Bu da, kasların bağlı olduğu üst derideki bir rezilin öbeğini sıkıştırır. Daha sonra bu enerji, bir anda tümüyle boşalarak arka bacaklara büyük bir yaylanma gücü sağlar ve pireyi havaya fırlatır.
Görsel Bilim ve Teknik Ans, Cilt 4, s.1118

Evrim teorisi savunucuları, tüm diğer canlılar gibi pirelerin de tesadüfler sonucu meydana geldiklerini iddia etmektedirler. Sadece üç milimetre boyundaki bu canlının içinde saklı bulunan teknoloji akıllara durgunluk verecek seviyededir. Günümüz teknolojileri ile bu canlıları taklit etmek bir yana, tek bir özelliğini dahi tekrarlamak mümkün olmamaktadır. Kaldı ki pirenin tüm bu becerilerini sadece kan içerek buradan elde ettiği enerji ile yapabiliyor olması, karşı cinsle birleşerek kendini çoğaltabilmesi, teknolojinin hayal dahi edemeyeceği özelliklerdir.
Tüm bu özelliklerin kör tesadüfler sonucu kazanıldığını düşünmek aklı selim bir insane için olacak iş değildir.
Pire de diğer tüm canlılar gibi eksiksiz ve mükemmel olarak Alemlerin Rabbi olan Allah tarafından yaratılmıştır.

Sen yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, herşeyi bilen,
hüküm ve hikmet sahibi olansın. (Bakara Suresi, 32)

14 Ağustos 2007 Salı

Çardak Kuşu

Avustralya ve Yeni Gine'de yaşayan çardak kuşları ise yuvalarını süslemeleriyle tanınırlar. Bu kuşların bir türü olan Saten çardak kuşu ise gerçek bir "mimari ustası"dır. Bir güvercin boyutlarındaki erkek çardak kuşu yuvasını oluşturmak için topladığı yüzlerce ince dalı karşılıklı iki sıra olacak şekilde diker. Böylece bir çardak oluşturur. Çardağın önünde çevreden topladığı eşyaları yığar. Bunlar bir kelebek kanadı, kuş tüyü, araba anahtarı veya bir paket olabilir. Özellikle mavi renkteki cisimlere karşı özel bir ilgisi vardır. Çardak kuşunun dekorasyonu bunlarla da bitmez. Çardak kuşu yuvasının duvarlarını boyar. Üstelik boyasını da kendisi elde eder. Nasıl mı? Bitki özleri ile veya salgısıyla karıştırdığı kömürle boyar. Ağzında çiğnediği bir parça ağaç akabuğu ile de dalların oluşturduğu duvarına sıva yapar.
Nat. Geo. Soc., The Marvels of Animal Behavior, s.297

Hayvanlarda sıkça görülen karşı cinsi etkileme çabaları da evrim teorisinin açıklayamadığı davranış biçimlerindendir. Zira evrim teorisi, canlılardaki değişimlerin tesadüfler sonucu meydana geldiğini ve bunlardan işe yarayanların korunarak diğer nesillere aktarıldığını iddia etmektedir.
Ancak hiçbir tesadüfi mekanizma, çardak kuşunun mimarideki bu ustalığını açıklayamaz. Çardak kuşu dalları örebildiği gibi, farklı yöntemlerle boya üreterek bunları renklendirebilmekte, farklı cisimler toplayarak bunları süsleyebilmektedir. Ancak tek başına bu becerilere sahip olması ona bir üstünlük sağlamaz. Bunun bir üstünlük haline gelebilmesi için dişi çardak kuşunun da bu beceriyi takdir edebilecek kabiliyete sahip olmalıdır. Ancak bu sayede erkek çardak kuşu bir dişiyi yuvasına çekebilecektir.
Aynı yuva pek çok hayvan türü için hiç bir anlam ifade etmezken dişi çardak kuşunda bir beğeni oluşturmasıö bunun da erkek çardak kuşunun bu çalışmaları ile eş zamanlı olarak meydana gelmesi, tesadüflerle, küçük değişikliklerle meydana gelen evrimle açıklanabilecek bir durum değildir.
Çardak kuşunun bu davranış şeklinde de açıkça görülmektedir ki, tüm canlılar, sahip oldukları tüm özelliklerle birlikte aynı anda ve eksiksiz olarak yaratılmışlardır. Onları yaratan ve nasıl davranacaklarını ilham eden, Alemlerin Rabbi olan Allah’tır.

2/54- Hani Musa, kavmine: "Ey kavmim, gerçekten siz, buzağıyı (tanrı) edinmekle kendinize zulmettiniz. Hemen, kusursuzca yaratan (gerçek ilah)ınıza tevbe edip nefislerinizi öldürün: bu, yaratıcınız katında sizin için daha hayırlıdır" demişti. Bunun üzerine (Allah) tevbelerinizi kabul etti. Şüphesiz O tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir.

13 Ağustos 2007 Pazartesi

Dağ Sıçanları ve Kış Uykusu

Dağ sıçanları sonbaharda kış uykusuna yatarlar. Bunun için yuvalarındaki odacıklardan birine çekilerek, yuvanın ağzını toprakla kaparlar. Sonra bedenlerini yuvarlayarak bir top halini alır ve derin bir uykuya dalarlar. Dağ sıçanlarının solunumu hemen hemen 'durdu' denecek derecede yavaşlar. Sıçanlar normal zamanlarda dakikada 262 defa soluk alırken, kış uykusuna
yattıklarında bu sayı 14'e düşer. Bu arada vücut ısıları da yavaş yavaş 140C ile 40C'ye iner. Oysa hayvanın normal vücut ısısı 370-400C arasındadır.
Hayvanlar Ans., C.B.P.C Publishing, Memeliler, s.241

Evrim teorisi, ancak bulundukları çevreye adapte olabilmiş canlıların varolma savaşını kazabileceklerini, diğerlerinin ise doğal seleksiyon sürecinde yenik düşerek türlerinin yok olacağını iddia etmektedir.
Oysa kış uykusuna yatan canlılar, bu anlamda yaşadıkları ortama adapte olamamış canlılardır. Yoğun kış şartlarında hayatta kalmaları mümkün olmaz. Bu durumda ilk kış mevsiminde tümünün ölerek nesillerinin tükenmesi gerekmektedir.
Ancak yer yüzündeki tüm canlıları yaratan Allah, onları da yaşadıkları ortama tümüyle uygun olarak yaratmıştır. Bu amaçla onlara kış uykusu gibi son derece karmaşık bir metabolizma yapısı vermiştir. Kış uykusuna yatan bir canlı yaşam fonksiyonlarını neredeyse durdurarak bir sonraki bahara kadar yer altındaki yuvasında yaşamını sürdürebilmektedir.
Normal bir canlının derhal öleceği şartlarda, kış uykusuna yatan bir canlı hayatta kalabilmektedir.
Kış uykusu, sadece metabolik bir değişiklik değildir. Bunun yanı sıra canlının sosyal olarak da öncesinde ve sonrasında bu bilinçle hareket etme zorunluluğu vardır. Örneğin kendisine önceden bu amaçla bir yuva hazırlamak, yuvanın kış boyunca makul bir ısıyı koruyabileceğini temin etmek, güvenliğini sağlamak ve kış boyunca kendisine yetecek kadar vucudunda yağ depolamak. Tüm bunlar kış öncesinde uzunca bir çalışmayı gerektirmektedir.
Kış uykusu örneğinde de görüldüğü gibi, bir canlının bulunduğu ortama uyum sağlaması tesadüflere bırakılamaz ve zamana yayılamaz. Aksine her canlı çok detaylı bir tasarım ürünüdür ve ancak üstün bir akıl tarafından yaratılmıştır. Bu Yaratıcı Alemlerin Rabbi olan Allahtır.

2/21- Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin ki sakınasınız.

Karıncalar ve Yaprak Bitleri

Karıncalar yaprak bitlerini evcilleştirirler. Yaprak bitlerinin salgıları ile beslenen karıncalar, onların her türlü bakımları ile ilgilenirler. Onları düşmanlarına karşı korurlar. Örneğin uğur böcekleri ve eşek arılarının yaprak bitlerinin yakınına bıraktıkları yumurtalarını yerler. Yaprak bitleri de bu bakımın karşılığı olarak karıncaların ihtiyaç duydukları, tatlı sıvıyı almalarına izin verirler.
Hayvanlar Ans., C.B.P.C Publishing, Böcekler, s.12

Canlılar arasında ortak yaşam, doğada sıkça görülebilmektedir. Ortak yaşam, evrim teorisinin iddialarını tam olarak çürüten bir davranış biçimidir.
Karıncalar ile yaprak bitlerinin örneğide olduğu gibi, b iki tür neslinii sürdürebilmek için birbirlerinin varlığına ihtiyaç göstermektedirler. Üstelik birbirlerinin bu özelliklerini nasıl kullanacaklarını da bilmek zorundadırlar.
Diğer canlı türlerini evcilleştirmek, onların bakımını üstlenmek, beslenmelerine yardımcı olmak, düşmanlarına karşı korumak, son derece gelişmiş bir zekayı, bilgi birikimini ve sosyal yapıyı gerektirmektedir. Bu bilgi ve beceriyi karıncaların evrim sürecindeki tekamülü ve şahsi kabiliyetleri olarak değerlendirmek, karıncalara olağanüstü bir medeni gelişmişlik seviyesina sahip olduklarını kabul etmek anlamına gelir. Bu durumda, milyonlarca yıl önce bu medeniyet seviyesine erişen karıncaların, evrim teorisinin kabullerine uygun olarak gelişimini sürdürmesi ve günümüzde, sosyal hayatta hatta bilim ve teknikte büyük ilerlemeler kaydetmesi gerekmektedir. Oysa doğada durum hiç bir zaman bu şekilde olmaz. Tüm canlılar Allah’ın kendilerini yarattığı şekilde varoluşlarını sürdürmekte ve Allah’ın kendilerine ilham ettiği şekilde yaşamaktadırlar. Ve bu durum, evrim teorisinin iddialarının aksine olmak üzere milyonlarca yıldır süregelmektedir.

16/68- Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin.
16/69- Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü-uçuver. Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır. Şüphesiz düşünen bir topluluk için gerçekten bunda bir ayet vardır.

9 Ağustos 2007 Perşembe

Yer Sincapları

Yer sincapları doğadaki en becerikli mimarlardandırlar. Kazdıkları tüneller bunun en açık kanıtıdır. Bu tünellerin girişinde göze çarpan toprak öbekleri araştırmacılar tarafından değişik şekillerde yorumlanmaktadır; gözetleme noktası, korunak gibi…
Uzunlukları 10-30 m. arasında, derinlikleriyse 1-5 m. arasında değişen bu tüneller U şeklinde olduklarından iki girişleri vardır. Kimi zaman bir üçüncü girişin görüldüğü de olur. İki tip tünel girişi vardır: Yayvan yapıda olanlar ve volkan ağzını andıranlar. Araştırmalarla saptanmış bir durum da yayvan şekildeki bir girişin her zaman volkan şeklindeki girişe bağlı olduğudur. Daha ilginç olan noktaysa bu iki ağız arasında bir havalandırma sisteminin bulunmasıdır. Eğer havalandırma sistemi olmasaydı kuşkusuz bu ilginç hayvanlar yerin altında yaşama olanağı bulamazlardı; oysa 0.45 m./sn'lik bir rüzgarın 10 dakika içinde tamamen havalandırılabildiği kusursuz tünel sistemi sayesinde rahatça yaşayabilmektedirler.
Görsel Bilim ve Teknik Ans., Cilt 9, s.3029

Yapilarda, özellikle yeraltı yapılarında en kritik konulardan biri de havalandırmadır. İyi bir havalandırma sisteminin kurulabilmesi için detaylı bir mühendislik çalışması gerekmektedir. Ancak ince hesaplar sonucunda başarılı bir havalandırma sistemi kurulabilmektedir ve farklı her yapı için bu hesaplar tekrarlanmalıdır. Aksi takdirde yapının içinde istenmeyen hava akımları veya havalandırmanın yetersiz kaldığı ölü alanlar oluşabilmekte, ısıtma ve soğutma problemleri çıkabilmektadir. Karmalık yapılarda bazen bu amaçla bilgisayar simulasyonları dahi yapılabilmektedir.
Havalandırma sorunu en fazla yer altı yapılarında, özelliğkle de tünellerde ortaya çıkmaktadır. Sadece bu yüzden dünyada her yıl pek çok madenci örneğin metan gazı birikmesi sonucu meydana gelen grizu patlamalarıyla hayatını kaybetmekte, pek çoğu ise havalandırma yetersizliğinden kaynaklanan kötü koşullar nedeni ile uzun dönemde kalıcı olarak sağlığını yitirmektedir.
Özellikle dikkat edilmesi gereken konu ise, bu sözünü ettiğimiz insan yapısı tüm yapılarda cebri havalandırma kullanılıyor olmasıdır. Yani örneğin bir elektrik motoru vasıtası ile çalıştırılan vantilatörler bu görevi üstlenmektedir.
Evrim teorisi savunucularının en gelişmiş hayvan türü olarak tanımladığı insanlar için durum bu şekildeyken, bir sincapın karmaşık bir tünel yapısının içinde mükemmel bir havalandırma sistemi kurabilmesi tesadüflerle açıklanamaz. Hele ki hiç bir eğitim almadıkları halde tüm yer sincaplarının bunu başarabiliyor olması, hiç bir şekilde tesadüf kelimesi ile açıklanamaz.
Onlarca metre uzunluğunda ve daracık bir tünelin içini sadece 0.45 metre/saniye gibi yavaş bir rüzgarla 10 dakika gibi kısa bir sürede temiz hava ile doldurabilmek mükemmel bir mühendislik örneğidir.
Bu tüneller bir yer sincapının düşmanlarına karşı korunabilmesi için elzemdir ve varolmadıkları takdirde yer sincapları da yaşamlarını sürdüremezler. Yani böyle bir çalışma uzun yıllara yayılan deneme yanılma yolu ile edinilebilecek bir tecrübe değildir. Kaldı ki yer sincaplarının akıl kullanmak suretiyle mühendislik biliminde ilerlediklerini kabul etmek de akılcı değildir.
Bir yer sincapının bu başarısı bile açıkça göstermektedir ki, canlılar, tüm fiziksel özellikleri ve becerileri ile bir bütün olarak eksiksiz ve mükemmel bir şekilde üstün bir akıl tarafında, Alemlerin Rabbi olan Allah tarafından yaratılmışlardır.

3/191- Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) "Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru."

Sungrebe Kuşu

Sungrebe kuşunun yavruları yumurtadan 10-11 gün gibi çok kısa bir süre sonra çıkarlar. Bu yüzden az gelişmişlerdir ve diğer su kuşlarından ayrı olarak kör ve çıplaktırlar. Bu yüzden Grebe kuşları yavrularını taşımak için kuşlar alemindeki en sıradışı metodu kullanırlar. Erkeğin kanatlarının altındaki derisinin üstünde semer benzeri keseler bulunur, erkek kuşlar yavrularını korumak için bu keselerde taşırlar. Minik Grebe yavruları, erkeğin her iki yanındaki keselere bilinmeyen bir şekilde ulaşırlar. Erkek kuş, yavrular kanatlarının altındaki keselerde dururken bile uçabilir. Hem uçup, hem de yavrularını taşıyan başka hiçbir kuş bilinmemektedir.
David Attenborough, The Life of Birds, s.256

Erken doğum, çoğu zaman ölümle sonuçlanan bir anomalidir. İnsanlarda erken doğum, modern tıbbın desteğine rağmen, ölümle sonuçlanabilmekte veya kalıcı sakatlıklara neden olabilmektedir.
Bir su kuşu gibi zayıf bir canlı, hele ki yuvasını yerde yapıyorsa, bunu çok iyi koruyabilmeli, yavruları da yumurtadan çıktıkları andan itibaren tehlikelere karşı korunabilecek donanıma sahip olabilmelidirler. Böyle bir kuşun yavrularının yumurtadan düzenli olarak erken çıkması ve kendini korumak bir yana tek başına yaşamını sürdürmekten aciz olması, normal şartlarda bu canlının neslinin kısa sürede sona ermesiyle sonuçlanmalıdır.
Ancak durum böyle olmaz. Evrim teorisinin savunucularının iddialarının tersine olmak üzere, canlılar doğada bir gelişim mücadelesi vermemişler, tüm donanımlarıyla eksiksiz ve mükemmel olarak yaratılmışlardır. Sungrebe kuşunun erkeği de, erken yumurtadan çıkan yavrularla eşzamanlı olarak, kanatlarının altındaki keselerle birlikte yaratılmış, onu yaratan Allah kendisine kanatlarının altında yavrularıyla birlikte kanat çırpıp uçabilecek gücü vermiş ve en az bunlar kadar önemli olmak üzere, yavrulara bu keselerin içine tırmanıp girmeyi, babalarına da onları yadırgamamayı ilham edip öğretmiştir. Tüm bu mükemmel yapı ve davranış şekli asla tesadüflerle ve zamana yayılmış tekamülle açıklanamaz. Sungrebe kuşu da tüm diğer canlılar gibi Alemlerin Rabbi olan Allah tarafından eksiksiz ve mükemmel olarak yaratılmıştır.

6/73- O, gökleri ve yeri hak olarak yaratandır. O'nun "ol" dediği gün (her şey) oluverir, O'nun sözü haktır. Sur'a üfürüldüğü gün, mülk O'nundur. O, gaybı ve müşahede edilebileni bilendir. O, hüküm ve hikmet sahibi olandır, haberdar olandır.

Riftia pachyptila

Riftia pachyptila, derin deniz diplerinde yaşayan bir solucandır ve en ilginç yanı sindirim isteminin olmayışıdır. Ayrıca çok ilginç bir beslenme şekli vardır. Riftia'nın gövde boşluğunu dolduran dokunun, aslında kükürt kristallerine yapışmış hücre içi bakteri yığınları olduğu anlaşılmıştır. Bu bakterilerle solucan arasında çok iyi bir işbirliği vardır. Solucanın solungaçları ile aldığı sıvı, kükürt ve oksijence zengindir. Bu maddeler kan yoluyla gelerek solucanın vücudundaki bakterilerin organik bileşikler yapmasını sağlar. Solucan besin olarak bu organik maddeleri kullanır. Solucanın karbondioksit, azotlu maddeler vs. gibi metabolizma artıkları da tekrar bakterilerce alınarak besine çevrilir.
James. L. Gould, Carol G. Gould, Olağandışı Yaşamlar, s.65

Evrim teorisini yalanlayan önemli delillerden biri de birlikte yaşamdır. Canlıların uzun sürelere yayılan küçük değişimler sonucunda geliştiklerini savunan evrim teorisi, birden fazla canlının bu yaşamları için elzem olan bu kadar çok ve birbirine bağımlı değişimi nasıl geçirdiklerini ve bunu birlikte ve uyum içinde kullanmayı nasıl öğrendiklerini açıklayamamaktadır.
Bu solucanın örneğinde görüldüğü gibi, normalde yaşama elverişli olmayan bir ortamda iki canlının ortak çalışması sonucunda birbirlerine yaşam imkanı sağlayabilmektedirler. Zira kükürt ve oksijence zengin su demek aslında sülfrik asit yüklü su demektir. Böyle bir su yaşam için elverişli değildir. Bu solucan kendisini sülfrik asite karşı koruyabilse dahi, ortamda beslenebileceği yiyecekleri bulamayacaktır. Yani yaşamını devam ettirmesi mümkün olamaz. Aynı şekilde bakteriler de, kükürt ve oksijenin yanı sıra farklı organik bileşikleri üretebilmek için azotlu maddelere ve karbondiokside ihtiyaç duyacaklardır. Yanı mevcut ortam onların yaşaması için de uygun değildir. Bu solucan bakterilere vucudunun içinde yaşam alanı sağlayarak aslında bir nevi iç tarım yapmaktadır veya vücudunda işçi çalıştırmaktadır. Bu sayede iki canlı birbirlerinin ihtiyacı olan besinleri birbirleri için üretirler. Veya başka bir deyişle, birinin artığı bir diğeri için besin olur.
Bu kadar hassa bir denge şüphesiz ki tesadüfler sonucu kurulamaz. Öyle ki, iki canlının da birbirlerinin artıklarından başka hiç bir besine ihtiyaçları yoktur ve birbirlerinin ihtiyaçlarını tam olarak karşılarlar. Bundan dah mucizevi olanı da bu iki canlının bu iki özelliği birleştirecek bilgi ve beceriye sahip olmalarıdır. Yani sindirim sistemi olmayan bir canlı, bu sülfrik asitli suları seçecek, bu ortamda zarar görmeyecek, söz konusu bakterileri bünyesine alacak, onları orada zarar gürmeyecekleri şekilde barındıracak ve sürekli olarak dıiarıdan kükürtlü su ile besleyecektir.
Böyle bir dengenin ancak çok üstün bir aklın eseri olarak ve birlikte yaratıldığı son derece açıktır. Bu üstün akıl, Alemlerin Rabbi olan Allah’tır.

2/117- Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "OL" der, o da hemen oluverir.

Fenerbalığı

Fenerbalığının erkeği dişisinden 10-15 kat daha küçüktür. Denizin derinliklerinde yaşayan erkek fenerbalığı, daha yavru iken dişlerini kaybeder ve açlıktan ölme tehlikesiyle karşılaşır. Bu yüzden en kısa zamanda bir dişi bulmak zorundadır. Erkek, kafatasının dörtte birini kaplayan çok iri burun delikleri sayesinde dişilerin salgıladığı "feromenleri" (bir tür salgı) algılar. Bu şekilde dişi balığı bulur ve kıskaçları ile ona tutunur. Bundan sonra inanılmaz bir olay gerçekleşir; erkek ve dişinin deri ve damar sistemleri birbirleriyle kaynaşır ve erkek besini dişiden almaya (daha doğrusu çalmaya) başlar. Bir dişi balık 3-4 tane cüce erkeği sırtında taşır. Dişi yumurtalarını suya bırakır bırakmaz erkek de spermini salar. Yumurtalar döllendikten sonra erkeğin görevi sona ermiştir, erkek yavaş yavaş eriyerek yok olur.
S. Deligeorges, Recherche, Kasım 1995

Canlılaıda sıklıkla görülen ortak yaşam alışkanlığı da evrim teorisini tümüyle çürüten önemli delillerdir. Zira evrim teorisiö canlıların değişimler geçererek geliştiklerini savunur. Oysa Fenerbalığı gibi durumlarda, tek bir canlının değişim geçirmesi yeterli olmamaktadır. Aynı anda iki canlının da kendi görevlerine uygun olan değişimleri geçirmeleri, bunların aynı ortamda bulunmaları ve bu yeni fiziksel özelliklerini kullanmayı bilmeleri gerekmektedir.
Örneğin daha yavru iken dişlerini kaybeden bir Fenerbalığı erkeği bu aşamada ölecektir. Bu durumda dişi Fenerbalıkları da dölllenemeyecektir. Böylece daha ilk nesil sonunda Fenerbalıklarının nesli tükenecektir. Erkeklerin bir şekilde dişilere tutunmak için kıskaçlar geliştirmiş oldukları düşünülse bile, dişiye tutunmak erkeğin yaşamını devam ettirmesi için yeterli değildir. Erkek cildinin yüzeyinde kılcal damarlar oluşturabilmelidir. Ancak bu da yeterli olmaz. Aynı anda dişi de benzer kılcal damarlar oluşturabilmeli, bunlar birbiriyle kaynaşabilmeli, iki canlının metabolizmaları birbirini reddetmemeli ve erkek Fenerbalığı bu şekilde yaşamını sürdürebilmelidir.
Tüm bu değişikliklerin aynı anda aynı ortamda gerçekleşebilme ihtimalinin olmadığı açıktır. Kaldı ki iki balığın da bu özellikleri lehlerinde kullanabileceklerini idrak etmelerini ve nasıl kullanabileceklerini anlamalarını beklemek de akıl dışıdır.
Yanlızca bu Fenerbalığı örneğinde dahi açıkça görülmektedir ki, canlılar, sahip oldukları tüm özellikleri ile birbirlerine uyumlu olarak ve birlikte, tek bir Yaratıcı tarafından üstün bir akıl kullanılarak yaratılmışlardır. Bu Yaratıcı, Alemlerin Rabbi olan Allah’tır.

Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir, bunların arasında durmadan iner; sizin gerçekten Allah'ın herşeye güç yetirdiğini ve gerçekten Allah'ın ilmiyle herşeyi sarıpkuşattığını bilipöğrenmeniz için. (Talak Suresi,12)

2 Ağustos 2007 Perşembe

Bukalemun

Bukalemunlar çok ağır hareket eden, ağaçlarda ve çalılar üzerinde yaşayan hayvanlardır. Derilerinde renk maddesi denilen "kromatoforlar" bulunur. Bu sayede bulundukları ortama renk uyumu sağlayarak düşmanlarından korunurlar. Bukalemunlarda sempatik sinir sisteminin salgısı ile pigmentlerin dağılması ve toplanması sağlanarak renk değişimi meydana gelir. Böylece çok ağır hareket eden bu hayvan bulunduğu ortamda fark edilmeden güvenli bir şekilde yaşamını sürdürebilir.
Bilim ve Teknik, Sayı 295, s.44
Bir canlının cildinin rengini değiştirebilmesi mucivevi bir davranış şeklidir. Ancak bunu yaparken üzerinde yürüdüğü zemini taklit etmesi, yani bir fotokopi makinesi gibi davranması bundan çok daha büyük bir mucizedir. Bukalemunun vücudunun alt tarafında bulunan hücreler altlarındakı zeminin rengini okuyarak bu bilgiyi sırtındaki hücrelere iletir. Sırtındaki hücreler ise son derece karmaşık bir biyokimyasal mekanizma sonucunda aynı rengi üretirler. Bu özelliği ile bukalemun biyolojik bir fotokopi makinesidir. Bukalemun bu sayede zemini birebir taklit ederek mükemmel bir kamuflaj sağlar.
Evrim teorisinin iddiasına göre bukalemun, bu özelliğini küçük değişimler sonucu uzun yıllar süresince kazanmış olmalıdır. Bu kadar karmaşık bir yapının tek bir parçasının bile eksik olması durumunda bir işe yaramayacağı aşıktır. Ancak son derece yavaş hareket eden bukalemun, kamuflaj özelliğinden mahrum olarak yaşamını sürdüremez. Böyle bir canlının çok kısa sürede nesli tükenecektir.
Sadece tek bir bukalemun dahi, canlıların eksiksiz ve mükemmel olarak Alemlerin Rabbi olan Allah tarafından yaratıldığının kanıtıdır.
2/164- Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün ard arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah'ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgarları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.

1 Ağustos 2007 Çarşamba

Su Örümceği

Su örümceği bütün ömrünü su içinde geçirir. Su içinde yaşar, avlanır ve ürer. Buna rağmen bir su canlısı değildir. Yani sudaki oksijeni balıklar gibi alıp kullanamaz.
Suda yaşayabilmek için çok ilginç bir yönteme başvurur. Örümceğin su dışına çıktıktan sonra tekrar ani suya dalışlarında irili ufaklı hava kabarcıkları ayaklarına ve vücudunun çeşitli yerlerine asılı kalır. En çok hava kabarcığı da karnının altında kalır ki örümcek bunu su altında "hava çanı" olarak milyonlarca yıldan beri kullanmaktadır. Bu çan havayla dolduktan sonra böcek haftalarca su yüzeyine çıkmaz ve bu çanda depoladığı hava sayesinde su altında yaşar.
National Geographic, Mayıs 1972, s.694

Yeryüzünde yüzlerce, hatta binlerce örümcek çeşidi bulunmaktadır. Bunların birçoğu farklı av yöntemleri ile rızıklanmaktadırlar ve herbiri de bir kara hayvanı olarak yaşamlarını sürdürebilmektedirler. Bu şartlar altında bir örümcek türünü su altında yaşamaya zorlayacak hiç bir gerek bulunmamaktadır.
Evrim teorisi, canlıların bulundukları ortamı değiştirmeye zorlandıklarında zaman içinde bu yeni ortama adapte olabilecek şekilde değişikler geçirdiklerini iddia etmektedir. Mevcut tüm bilimsel kanıtlar bu iddiayı çürütmektedir. Ancak sadece bu örümcek örneğine bakıldığında bile bu iddianın ne derece akıl dışı olduğu anlaşılabilecektir. Zira bir örümceğin tüm yaşamını su altında geçirerek burada avlanması, beslenmesi, üremesi için ilk andan itibaren tüm donanımları ile birlikte yaratılmış olması gerekmektedir. Aksi takdirde suya girmeyi deneyecek ilk örümcek ıslanacak ve derhal balıklara yem olacaktır. Bu yetenekler bir örümceğin deneme yanılma yoluyla geliştirebileceği bir davranış şekli değildir. Kaldı ki bu örümcek türünün sahip olduğu sayısız fiziksel özellik de bu hayvanın bu çabaları esnasında tesadüfen kazanılamaz. Tek bir örümcek türü dahi göstermektedir ki, canlılar tüm özellikleri ile mükemmel ve eksiksiz olarak Alemlerin Rabbi olan Allah tarafından yaratılmışlardır.
2/29- Sizin için yerde olanların tümünü yaratan O'dur. Sonra göğe yönelip (istiva edip) de onları yedi gök olarak düzenleyen O'dur. Ve O, herşeyi bilendir.

31 Temmuz 2007 Salı

Terzi Kuşu

Afrikalı terzi kuşu, yuvasını yaprakları dikerek gizler. Erkek terzi kuşu bir dalın sonunda, birbirine yakın gelişen iki ya da daha fazla geniş yeşil yaprağı seçer. Sivri gagasıyla her bir yaprağın kenarına delik açar. Sonra da bir terzinin ipliği kullanması gibi topladığı örümcek ağlarını veya bitki liflerini kullanır. Lifleri deliklerden çeker ve düşmesini engellemek için her ilmiği düğümleyerek yaprakları birbirine diker. Bu yapraklarla kaplı kesenin içinde ayrıca eşinin yumurtalarını koyduğu gizli bir yuva dokur.
The Encyclopedia of Animal Behaviour, s.42

Bir kuş türünün devamlılığının sağlanabilmesi ve neslinin tükenmemesi, yavrularını belli bir oranda başarı ile büyütebilmesine bağlıdır. Her canlıyı yaratan Allah, farklı kuş türlerine de yaratılıişlarına uygun olarak çeşitli beceriler ve tebdbirler ilham etmiştir.
Terzi kuşu da, yaratılışına uygun olarak Allah!ın kendisine ilham ettiği bu becerisini kullanarak yuvasını düşmanlarına karşı korumaktadır.
Evrim teorisi savunucularının iddialarına göre, canlıların oluşumu uzun sürelere yayılan küçük değişikler yolu ile oluşmuştur. Yani teorinin savunucalarına göre, terzi kuşunun bu davranış biçimi binlerce, belki milyonlarca yıla yayılan ve nesilden nesile öğretilegelen deneme yayılma süreci sonucunda kazanılmış olmalıdır.
Oysa açıkça görülmektedir ki, terzi kuşunun bu becerisi, son derece karmaşık bir çalışma gerektirmektedir. Üstelik bu çalışma, hem üstün bir zakanın, hem de büyük bir becerinin sonucunda gerçekleşmek zorundadır. Kuştaki herhangi bir bilgi veya becerği eksikliği yuvanın başarısızlıkla sonuçlanmasına neden olacaktır. Yani ilk terzi kuşu bu yuvayı yapabilecek bilgi ve beceri ile donatılmış olmak zorundadır.
Kaldı ki bu denli karmaşık bir çalışmayı tarzi kuşunun bireysel zakası ile açıklamaya çalışmak, terzi kuşunun bayin yapısı ile uyuşmamaktadır. Bu denli gelişmiş bir zekaya sahip bir canlı, yaşamını kolaylaştırabilecek daha pek çok buluş gerçekleştirebilmelidir. Oysa gerçekte böyle olmaz. Terzi kuşu, milyonlarca yıldır yuvasını tam Allah!ın kendisine ilham ettiği şekilde yapagelmektedir.
Allah, Kuran’da tüm canlıların Kendisini tesbih ettiklerini ve Kendisine tabi olduklarını bildirmektedir.
16/49- Göklerde ve yerde olan ne varsa, canlılar ve melekler Allah'a secde ederler ve onlar büyüklük taslamazlar.