30 Eylül 2007 Pazar

Dişi Meşe Palamudu Weevilleri

Dişi meşe palamudu Weevilleri (buğday biti gibi zararlı örümceklerin genel adıdır) milyonlarca yıldır matkap kullanmaktadırlar. Weevil'in uzun gagasının ucunda küçük dişleri vardır. Böcek bu gagasını meşe palamudunun sert yüzeyine dayar. Daha sonra kafasını sağa sola döndürerek meşe palamudunu delmeye başlar. Derin bir delik açtığında, arkasını döner ve içine bir yumurta yumurtlar. Yumurta çatladığında Weevil larvasının yemeği olan meşe palamudu hazır olacaktır.
Ranger Rick, June 1997, s.40

Bir böceğin matkap benzeri bir organının olması ve çok sert yüzeyleri bununla delebilmesi bir mucizedir. Ancak asıl mucize, böceğin bu becerisini meşe palamutunu delmek için kullanması ve larvasını bunun içine yerleştirmesidir. Larvanın bu yiyeceğe ihtiyaç duyacağını bir böceğin tahmin etmesi imkansızdır. Böyle bir bilgiye tecrübe yolu ile ulaşması da mümkün değildir.
Bir canlının çok özel bir yeteneğe sahip olması ve aynı zamanda bu yeteneğin canlının varlığını sürdürebilmesi için elzem olması, üstelik bu canlının bu yeteneğini nasıl kullanacağını bilmesi ne evrim teorisi ile ne de tesadüflerle açıklanabilecek bir durum değildir. Evrim teorisi bir canlının tesadüfler sonucu küçük değişiklikler ile geliştiğini iddia eder. Ancak bu değişikliklerin bilgisinin böcek zekasına sahip bir canlıda nasıl yerleştiğini açıklayacak bir mekanizma yoktur. Evrim teorisi mantığına göre tesadüfler sonucu bir böcekte matkap şeklinde bir gaga oluşur. Ancak bir böceğin bu gagaı nasıl kullanacağını keşfetmesi beklenemez. Böceğin bununla etrafındaki cisimleri delmeyi denediğini varsaysak bile larvasının meşe palamutuna ihtiyaç duyduğunu bilmesi ve gagasını bu amaçla kullanması beklenemez. Kaldı ki gelişmek için meşe palamuduna muhtaç olan yavru, annesi bu gagaya sahip değilken gelişemez. Böylece bu böceğin nesli de devam edemez.
Her canlıda olduğu gibi bu örnekte de görülmektedir ki, evrim teorisi tam bir çıkmazdadır. Tüm canlılar, Alemlerin Rabbi olan Allah tarafından eksiksiz ve mükemmel olarak yaratılmıştır.

Yaratan, hiç yaratmayan gibi midir? Artık öğüt alıp düşünmez misiniz? (Nahl Suresi, 17)

21 Eylül 2007 Cuma

Kral Kelebekleri

Her yıl düzenli olarak sonbaharda, Kuzeydoğu Amerika'da yaşayan kral kelebekleri yumurtlamak için Kanada'nın güneyinden Meksika'nın içlerine kadar göç ederler. Bu yolculuk 4000 km.'nin üstünde bir yol demektir ve 75 günden fazla sürebilir. Kelebekler ise bu yolu katederken bir doğru boyunca uçmazlar. Kimi zaman önlerine çıkan bazı engelleri aşmak zorunda oldukları için aslında çok daha fazla yol katettikleri unutulmamalıdır.
Bilim ve Teknik Dergisi, Sayı:379, Haziran 1999, s.89

Kelebek yeryüzündeki belki de en narin canlılardan biridir. Bazılarının ömrü yanlızca bir gündür. Kanatları gövdesine göre oldukça büyüktür ve havada kalabilmek için sürekli kanat çırpmak zorundadır. Ağırlıkları ise bazen gramla dahi ifade edilemeyecek kadar azdır.
Böyle bir canlının 75 günden fazla uçarak 4000 kilometreden fazla yol kat edebilmesi gerçek bir mucizedir. Günümüzde bilim adamları, böceklerin uçuşunu taklid eden mikro makineler üretmeyi denemektedirler. Teknolojideki en son yenilikleri kullanarak üretilen bu mikro makinelerö gerçekte böceklere benzemekten çok uzaktır. Kanat çırpmayı asla başaramayan bu makineler daha çok mini helikopterlere benzemektedir. Özel yakıtlar kullanılarak uçurulan bu mekanik böcekler havada ancak saniyeler süersince asılı kalabilmektedirler.
Oysa bir kelebek, 75 gün süreyle uçabilmekte ve 4000 kilometreden fazla yol kat edebilmektedir. Bu teknolojinin hayal dahi edemeyeceği bir performanstır. Üstelik bu kelebekler u uçuşu yapabilmek için buldukları besinleri kullanmakta ve minicik göcüvdelerinde kendi enerjilerini kendileri üretmektedirler. Daha da ötesi, üreme yolu ile kendi kendilerine çoğalabilmektedirler. Göç sırasında ise yollarını kendileri bulabilmektedirler.
Evrim teorisi savunucuları ise, milyonlarca bilim adamının yüzlerce yıllık birikim sonucu üretebildiği teknoloji ile performanlarını hayal dahi edemedikleri bu kelebeklerin tesadürler sonucu şans eseri var olduklarını iddia etmektedirler.
Tek bir kral kelebeği dahi açıkça göstermektedir ki, tüm canlılar, eksiksiz ve mükemmel olarak Alemlerin Rabbi olan Allah tarafından yaratılmışlardır.

2/21- Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin ki sakınasınız.

Elektrik Üreten Balıklar

Yılan balığı ve Vatos gibi balıkların bazı türleri, düşmanlarından korunmak veya avlarını etkisiz hale getirmek için vücutlarında ürettikleri elektriği kullanırlar. Bu elektrik akımı 500-600 volta kadar çıkabilir.
Temel Britannica, Cilt 6, s.112

Bir canlının vücudunda elektrik üretebilmesi, bunu depolayabilmesi, gerektiğinde bunu silah olarak kullanabilmesi, bunu rakibine yönlendirerek deşarj edebilecek bir sisteme sahip olması ve bu güçte bir elektrik deşarjından dolayı düşmanı ölmesine veya hasar görmesine karşın kendisinin etkilenmiyor olması şüphesiz varlığı tesadüflerle açıklanabilecek bir yapı değildir.
Oysa evrim teorisi tüm canlılığın varlığını olduğu gibi, elektrik üreten balıkların bu özelliklerini de tesadüflerle açıklamaya çalışır. Bu tip yapıların zaman içerisinde kendi kendine varolduğunu şddşa eder. Ancak bir balık, herhangi bir yolla vücudunda elektrik üretebilse bile bunu depolamayı başaramaz. Böyle br elektriği rakibine yönlendiremez. Bu gücün varlığından haberi olmaz ve bunu nasıl kullanacağını bilmez. Kaldı ki bu elektrik yükünü deşarj ettiği anda kendisi de çarpılarak ölecektir.
Elektrik üreten balıkların örneğinde de görüldüğü gibi, tüm canlılar eksiksiz ve mükemmel olarak yaratılmışlardır. Bunun dışında herhangi bir şekilde varlıklarını sürdürme imkanları yoktur. Tüm canlıları eksiksiz ve mükemmel olarak yaratn güç, Alemlerin Rabbi olan Allah’tır.

2/117- Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "OL" der, o da hemen oluverir.

Kuğu

Kuğuların ağırlığı bir başka memeli ile kıyaslandığında oldukça hafiftir. Aynı boyutlarda bir buldog köpeği, kuğudan "4 kat" daha ağırdır. Kuşların hafif olmasının çeşitli sebepleri vardır. İçi boş kemikleri iç kirişlerle desteklenmiştir. Kuyruk yerine kabarık tüyleri vardır ve dişlerle kaplı çene yerine gagaları vardır. Vücutlarının çok önemli bir kısmı havayla doludur. Bu hava birçok kuşta bulunan 9 hava kesesinde saklanır. Bunlar sadece ağırlık azaltma niteliği taşımazlar. Uçuş sırasında kuşlar çok fazla enerji harcarlar ve bu nedenle çok yoğun oksijen kaynağına ihtiyaçları vardır. İşte bu hava keseleri kuşun solunum sisteminde de önemli rol oynar. Bu sayede kuğu, aynı büyüklükteki bir memelinin nefes alışı sırasında aldığı oksijenden çok daha fazla oksijen alır.
David Attenborough, The Life of Birds, s.41

Uçma son derece karmaşık bir mekanizmanın ürünüdür. Sayısız fiziksel özelliğin yanı sıra son derece farklı bir metabolizma ve çok üstün beceriler gerektirir. Bir canlının uçabilmesi tğm bu özelliklere sahip olabilmesine bağlıdır. Tüm bu özelliklerin bir ürünü olarak bir canlı uçabilir veya uçamaz. Yani bir canlı önce uçup daha sonra bu özellikleri geliştirme imkanına sahip değildir. İşte bu da evrim teorisinin çöktüğü noktadır.
Evrim teorisi, canlılardaki sözde gelişmeleri tesadüflerle açıklamaya çalışırken bunların kalıcı ve başarılı olmalarını ihtiyaçlara bağlar. Yani bir canlı yaşadığı mevcut ortamında oluşan değişiklikler karşısında şayet tesadüfler sonucunda kendisinde olumlu bir değişiklik olur ise bunu koruyarak bununla kendisine yaşam savaşında bir avantaj sağlamaktadır. Oysa uçma konusunda elzem olan bir çok fiziksel özelliğe uçmadığı sürece ihtiyaç duymayacaktır. Yani uçmayan bir canlı bu özellikleri sözde tesadüfler sonucu birer ikişer kazansa dahi bunlara bir ihtiyaç göstermediği, yani ona yaşam savaşında bir avantaj sağlamadığı için, yine evrim teorisinin iddiasına göre zaman içinde kaybolup gidecektir. Yani uçmayan bir canlı, evrim teorisinin sözde mekanizmaları ile asla uçar hale gelemeyecektir.
Tek bir kuşun uçuşu dahi açıkça göstermektedir ki, canlılığın varlığı tesadüflerin sonucu değil, ancak üstün bir aklın varlığı ile mümkün alabilmektedir. Bu üstün aklın sahibi, Alemlerin Rabbi olan Allah’tır.

50/38- Andolsun, Biz gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde yarattık; Bize hiç bir yorgunluk dokunmadı.

Sıçrayan Örümcek

Avlanmak ve çiftleşmek için, sıçrayan bir örümceğin sahip olduğu en önemli yetenek; harika görme kapasitesidir. Hayvan sekiz gözüyle tüm çevresini görebilir, kendi büyüklüğünün "yirmi katı" uzaklıktaki detayları ayırt edebilir. Yan gözler harekete karşı duyarlı olup, insandakine benzer bir çevresel görüş sağlar. Örümcek, hareketli bir cisim algıladığında, ona doğru döner ve ön orta gözlerini cismin üzerine kilitler. Bu büyük gözlerdeki iç tüpler, bireysel ya da toplu olarak hareket ederek kısa sürede tarama yapabilirler.
National Geographic, Eylül 1991, s.43-63

Evrim Teorisi, canlılığın varlığını tesadüflerle açıklamaya çalışır. Bu tesadüfler, milyonlarca yıla yayılan süre zarfında meydana gelen her biri küçük fakat sözde olumlu gelişmelerdir. Bu sayede canlılığın zaman içinde en ilkelden en gelişmişe doğru sıralanarak tekamül ettiğini yani evrimleştiğini savunurlar. Teoriyi desteklemek amacıyla bir yaşam ağacı çizerler ve bu ağacın en altına, en ilkel canlı olarak tanımladıkları tek hücrelileri yerleştirirlerç Ağacın dallarına ise zaman içinde sözde birbirinden türeyeb türleri koyarlar. Ağacın en üst dallarında ise sözde en gelişmiş canlılar olan memeliler ve en üstte de insan vardır.
Oysa bilim ve teknoloji gelişip canlılar daha yakından incelenmeye başlandığında durumun hiç de böyle olmadığını görüyoruz. Sözde en gelişmiş canlı olan insanın diğer canlılara karşı tek üstünlüğü Allah’ın kendisine verdiği akıl ve imandır. Bunun dışında insan, evrim teorisinin savunduğu sözde vahşi rekabet koşullarında fiziksel olarak en geride yer alan canlılar arasındadır. Allah diğer canlılara insana karşı boyun eğdirmiş olmasa insan nesli çok kısa zamanda tükenir.
Bunun delillerini pek çok canlı türünde görmekteyiz. Bu örnekteki küçücük bir örümcek dahi, evrim teorisinin iddiasına göre gelişmişlik açısında en alt sıralarda yer almasına karşın, çok üstün bir görme yeteneğine sahiptir. İnsanın tek mercekli, sabit retinalı gözlerine karşın farklı amaçlı ve farklı fonksiyonlara sahip sekiz göze sahiptir ve bu gözler onu avlanmada çok büyük bir avantaj sağlamaktadır.
Bu tek bir örümcek örneği dahi açıkça göstermektedir ki, canlılar tesadüfler sonucu meydana gelen bir tekamül zinciri sonucunda oluşmamış, ancak tümü eksiksiz ve mükemmel olarak üstin bir akıl tarafından, Alemlerin Rabbi olan Allah tarafından yaratılmışlardır.

Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "OL" der, o da hemen oluverir. (Bakara Suresi, 117)

7 Eylül 2007 Cuma

Mercanlar ve Algler

Kızıldeniz iki büyük çöl arasında kalan bir denizdir. O bölgedeki hava kuru ve verimsizdir. Kızıldeniz'e hiçbir nehir ya da başka bir tatlı su boşalmaz, yani buraya hiçbir yerden oksijen ya da nitrojen ulaşımı yoktur. Normal şartlarda bu denizin verimsiz ve çevrildiği karalar gibi bir çöl olması gerekirken, Kızıldeniz'de tüm çeşitleriyle mercanlar bulunur. Zor şartlara rağmen burada yaşamayı başaran mercanların bu başarısı, Zooxanthellea denen bir alg türü ile yaptıkları "ortak bir yaşam" ile gerçekleşir. Zooxanthellea, fotosentez yapan bir algdir. Mercan bu alge barınacak bir yer sağlar ve aynı zamanda bu algden birazını yer. Mercanlar gündüz içlerine kapanırlar, dışarıda sadece iskeletleri kalır. İşte bu zamanlarda alg, mercan iskeletinin arasında düşmanlarından korunarak güneş ışığıyla fotosentez yapar.
Bilim ve Teknik, Sayı, 298, s.33

Ortak yaşam, evrim teorisi savunucularının asla açıklayamadıkları bir davranış biçimidir. Teorinin temeli, dialektik ilkesine dayanır. Bu ilkeye göre çatışma yolu ile doğruya ulaşılmalıdır. Yani evrim teorisi, canlılığın gelişimini, aralarında sürekli devam eden çatışmaya bağlar. Böyle bir durumda hercanlı türüö hatta her tür içindeki tüm bireyler birbirleri ile sürekli rekabet halinde olmalıdır. Bu yüzden evrim teorisi savunucuları, canlılardaki dayanışmayı asla açıklayamazlar. Hele türler arasında rastlanan ve ıkı türün de varoluşunu kontrol eden dayanışma türleri teoriyi tümüyle alt üst eder.
Kızıldenizdeki mercanlar ile algler arasındaki bu dayanışma da mükemmel bir örnektir. İki canlı birbiri ile rekabet etmek yerine dayanışma içinde yaşamaktadırlar. Birbiri ile iletişim kuramayan bu canlıların nasıl olup da birbirlerinden uzlaşma içinde istifade etmeye kak verdiklerini tesadüflerle açıklamak imkansızdır. Normaldeü mercanların güdüsel olarak tüm algleri yeyip bitirmeleri gerekir.
Kaldı ki bu birliktelik olmaksızın iki tür de Kızıldenizde yaşamlarına başlayamayacaklardır bile.
Canlılar arasındaki bu dayanışma açıkça göstermektedir ki, bu tür davranışlar zaman içerisinde tesadüfen ortaya çıkmamakta, aksine bu özellikler kendilerine verilmekte ve nasıl davranacakları ilham edilmektedir.
Onları yoktan eksiksiz ve mükemmel olarak vareden ve nasıl davranacaklarını ilham eden, Alemlerin Rabbi olan Allah’tırç

6/14- De ki: "O, gökleri ve yeri yaratırken ve O, (hep) besleyen (hiç) beslenmezken, ben Allah'tan başkasını mı veli edineceğim?" De ki: "Bana gerçekten müslüman olanların ilki olmam emredildi ve: Sakın müşriklerden olma." (denildi.)

Nautilus

Denizaltılarda bulunan dalış tankları suyla dolunca gemi sudan daha ağır hale gelir ve dibe dalar. Eğer tanktaki su, basınçlı hava ile boşaltılırsa, denizaltı tekrar su yüzüne çıkar. Nautilus adı verilen bir deniz hayvanı da aynı yöntemi kullanır. Nautilus'ün vücudunda 19 cm. çapında salyangoz kabuğu biçiminde spiral bir organ vardır. Bu organda birbiriyle bağlantılı 28 tane "dalış hücresi" bulunur. Peki ama, Nautilus suyu boşaltmak için gerekli basınçlı havayı nereden bulur? Nautilus, bunun için biyokimyasal yolla özel bir gaz üretir ve bu gazı kan dolaşımı ile hücrelere aktararak hücrelerden suyun çıkmasını sağlar. Bu şekilde Nautilus avlanırken ya da düşmanlarından kaçarken yükselmek ya da dibe batmak için gerekli miktarda suyu dışarı pompalayabilmektedir. Bir denizaltı sadece 400 m. dibe batabilirken, Nautilus için 4000 m. derinliğe dalmak son derece kolaydır.
National Geographic, January 1976, s.38-41

Yüzme kabiliyeti nispeten düşük olan bir deniz canlısının, okyanusun derinliklerinden suyun yüzeyine çıkabilmesi ve tekrar geri dönebilmesi oldukça zordur. Ancak Nautilus bu amaçla son derece gelişmiş bir sistem kullanmaktadır. Vücudunda dalış hücreleri bulunması ve bunları su ile doldurarak batmayı başarması başlıbaşına bir mucizedir. Ancak bunları, tekrar su yüzüne çıkabilmek için kendi vucudunda biyokimyasal tekniklerle ürettiği bir gazla doldurabilmesi hiç bir tesadüfle açıklanamayacak kadar karmaşık ve akıl dolu bir özelliktir.
Bu özelliklerin gelişimini evrim teorisinin savunduğu üzere uzun süreye ve tesadüflere bırakmak son derece akılsız bir yaklaşım olur. Zira hava keselerinin oluşmadığı bir Nautilus hareket kabiliyetini kabedecek ve yaşamını devam ettiremeyecektir. Hava keseleri olan fakat bunu su ile doldurmayı bilmeyen bir Nautilus su yüzeyinde asılı kalacak ve ölecektir. Hava keselerini su ile doldurabilen ancak bunları bir gaz yardımı ile boşaltamayan Nautilus dibe batacak ve yine ölecektir. Çok açıkça görülmektedir ki eksik özelliklere sahip Nautiluslar, değil mılyonlarca yıl boyunca yeni tesadüfleri bekleyerek gelişimi sürdürmek, bir sonraki nesli dahi yetiştiremeyecektir.
Sadece tek bir Nautilus dahi kanıtlamaktadır ki, tüm canlılar üstün bir akıl tarafından, eksiksiz ve mükemmel olarak yaratılmışlardır. Bu aklın sahibi, Alemlerin Rabbi olan Allah’tır.

6/101- Gökleri ve yeri bir örnek edinmeksizin yaratandır. O'nun nasıl bir çocuğu olabilir? O'nun bir eşi (zevcesi) yoktur. O, her şeyi yaratmıştır. O, her şeyi bilendir.